ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE AKILCI GÜÇ KULLANIMI VE TÜRK DÜNYASI

16 Mayıs 2022

Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsü faaliyetlerimize, 14 Mayıs 2022 Cumartesi günü 14.00’te, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Konferans Salonunda, Sakarya Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. A. Vecdi Can, Prof. Dr. Köksal Şahin, Doç. Dr. Suat Kol ve Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Öğr. Üyesi Dr. Ali Kırksekiz’in verdikleri “Uluslararası İlişkilerde Akılcı Güç kullanımı ve Türk Dünyası” başlıklı konferansımızla devam ettik.

Konferansın oturum başkanlığını yapan Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi öğretim üyesi ve aynı zamanda vakfımızın Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi Koordinatörü olan Prof. Dr. Ahmet Vecdi Can, Türk Dünyası ile bir hayali, bir ülküsü olan hemen herkesin yolunun bir yerlerde Prof. Dr. Turan Yazgan hocamızla kesiştiğini belirterek, kendilerinin de bu bağlamdaki akademik çalışmalara Turan Yazgan’ın yönlendirmesiyle Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı aracılığıyla başladıklarını ve hâlen bu yolda yürümeye devam ettiklerini söyleyerek sözlerine başladı. Vecdi Can, “Turan Yazgan hocamıza ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın bu işin merkezine almamız gerekiyor başına oturmamız gerekiyor diye düşünüyorum.  Tabii konu Türk Dünyası, ama onun üzerinde uluslararası ilişkiler ve akılcı güç kullanımı var. Bir güç kullanımı söz konusu ama oradaki vurgu bunun akılcı olması ile ilgilidir.  Artık kılıçla, kalkanla, okla,  silahla, bıçakla gücün kullanımının insanlar üzerinde meydana getirdiği etki ve sonrasında ortaya çıkan tablolar, bu tabloların vahameti, bu tablolarda yaşanan kayıplar,  can kayıplarından başka bir çok maddi manevi kayıplara kadar yayılabilen neredeyse sınırı olmayan derinliğe ve genişliğe sahip kayıpların artık insanlığın tolerans sınırlarını zorladığı, hoşgörü sınırlarını zorladığı; kabulünün tartışmalı hale geldiği ve suç kapsamında insanlık suçu kapsamına girdiği bir yönüyle soykırıma bir yönüyle başka başka konulara uzandığı ve tartışıldığı bir ortamda, Türk Dünyası’yla ilgili olarak bu gücün nasıl yönetilmesi gerektiği, nasıl kullanılması gerektiği konusunda, merkezine ilim, irfan ve ahlâkı alan  akademik yaklaşımın en doğru, en sağlıklı  ve daha isabetli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bizim buradaki konuşmalarımız, açıklamalarımız, daha ziyade bu eksende olacak. Yani bilim merkezli, bilimsel iş birliği merkezli, bilimsel araştırma ve bilgi üretimi merkezli olacak. Çünkü nitelikli bilimsel bilgi üretiminin tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar önemli bir hâle geldiğini görüyoruz. ” diyerek bu konuda   Sakarya Üniversitesi  Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi /TÜRKMER olarak bir kısım akılcı ve bilimsel projeler geliştirmekte olduklarını, temelinde eğitim  ve stratejinin olduğu bu projeler konusunda konuşmacı arkadaşlarının uzmanlık alanları doğrultusunda gerekli bilgilendirme, görüş ve düşüncelerini ortaya koyacaklarını söyledi.

Birinci olarak söz alan Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve TÜRKMER Müdürü Prof. Dr. Köksal Şahin, son dönemlerde ABD başta olmak üzere birçok gelişmiş ve dünyanın geleceğinde söz sahibi olmak isteyen devletler tarafından uygulanmaya konan “akılcı güç” kullanımı ve bunun Türk Dünyası’na etkileri ve Türklerin bunun neresinde, ne şekilde olması gerektiği konusunda bilgilendirme ve değerlendirmelerde bulundu.

Köksal Şahin; “akılcı güç” konusunu şu bilgi ve görüşlerle ortaya koydu:  “…Amerika Birleşik Devletleri yani dünyanın şu anda tartışmasız en çok kontrol etme gücüne sahip yönlendirme gücüne sahip yani politik gücüne iktidar gücüne sahip olan bu ülke yaklaşık 20 yıldır dış politikasını milli güvenlik politikasını, ekonomi politikasını diplomasi ve eğitim politikalarını ‘akılcı güç’ dediğimiz yeni paradigma ile yürütmeye çalışıyor.  Aslında bu Amerika’dan kaynaklanan bir bakış açısı tabii hızla yaygınlaştı biliyorsunuz. Mesela Çin, Amerika’yı da geçecek şekilde bazı alanlarda akılcı güç olmaya çalışıyor. Avrupa Birliği 2005’lerden itibaren bir akılcı güç sistematiği ve kurumsallaşması başlattı. Rusya Federasyonu da Yeni Avrasyacılık ve potansiyel küreselleşme yaklaşımıyla bir akılcı güç gibi davranmak istiyordu.  Bunların dışında Brezilya ve BIRICS ülkeleri, Federal Almanya müthiş bir akılcı güç stratejisinde yöneldi. Şimdi ben bunu aslında açıklamak istiyorum. Bu akılcı güç stratejisinin en önemli noktasında, yani zemininde akademik üretim, bilimsel ve sabırlı uzmanlık; sonra bunları politikaya dökme ve bununla ilgili harika kurumlar yaratma ve sonra da hamleye çevirme var.  Tabii öyle olunca şimdi bakıyoruz Türk Dünyası ülkeleri; Türkiye’nin tabii merkezi olarak bir önemi var ve güç unsurlarında diğerlerinden çok ileri, ama bizim diğer ülkelerin hepsi öyle bir coğrafyadalar ki, bir şekilde jeopolitiğini kuracaklar, hangi pakta olacaklarına karar verecekler; bağımlı devlet mi olacaklar bağımsız devlet mi, bunların hepsini yaşayacaklar. Artık bağımsız birer devlet oldular, belki bu bağımsızlıklarını sürdürecekler ve çok iyi noktalara gelecekler, ama onların da bir tercihte bulunması gerekecek. Yani klasik bir maliyet yapıyoruz, umarız bizim yazdıklarımız da Türk devletinin kamu politikalarının gelişmesine eğitim alanında bilim ve teknoloji alanında işte faydalı olur…

… Bütün devletler ister çok kısa süreli bir boy ve federasyon tarzında olsun ya da kurumsallaşarak asırlar süren bir imparatorluk olsun tarihte ve günümüzdeki modern devletler hepsi bulundukları coğrafyada kontrol edip yönlendirme gücünü isterler.  Yani onlar bir jeopolitik şekillendirme yapma kaygısı içinde olurlar. Bu jeopolitik şekillendirme gücünüz, bulunduğunuz coğrafyada kontrol edip yönlendirme gücünüz, size bir takım güç kaynakları verir ve bu güç kaynaklarına eğer sahipseniz sahibi olabiliyorsanız ve bunları, bir de sahip olmak yetmez yetkili bir şekilde kullanabiliyorsanız sizin kontrol edip yönlendirme gücünüz artıyor. Bu hep oldu.  Ama kontrol edip yönlendirme gücünü şöyle düşünmeniz gerekir; önemli midir? Evet önemlidir. Neden biliyor musunuz eğer bir devlet bir ülke bulunduğu bölgede o kontrol edip yönlendirmeyi gücüne sahip olmazsa, başkalarınca ya politik şekillendirmesine uğruyor ve başkalarının sınırlılıklarıyla hareket ediyor. Sonunda da bağımlı devlet konumuna düşüyor bu jeopolitiğin vazgeçilmez kuralıdır. Dünya böyle olmuştur. Onun için de tarihin her döneminde; bu güç nedir, politik özellikle jeopolitik güç nedir ve bu güç nasıl arttırılabilir şeklinde önemli bir çalışma alanı oluşmuştur. İşte az önce söylediğim Amerikalıların çeyrek asırdır uyguladığı ve dünyaya yayılan da Amerika’daki bu çalışmaların yeni bir evre ortaya çıkarması ve Amerikan devletinin buna yönelmesidir.  Çünkü bu çalışmalar bitmeyecek. Günümüzde biraz önemini artırmasının bir sebebi de şu: Günümüzde işler çok karıştı.  Yani bu küreselleşme dedikleri zaman ve mekânı anlamsızlaştıran, olgusal küçülmeye yaratan ve ilişkileri çok arttıran ama riskleri ve tehditleri de aynı oranda çoğaltan karmaşık bir dünya oluştu.  Böyle bir dünyada gücü kontrol etmek, bulunduğunuz bölgede kontrol edip yönlendirmek, riskleri azaltmak her zamankinden daha çok uzmanlık, akademik çalışma bilime yatırım yapmayı adeta bir zorunluluk haline getirdi.  Yani her zamankinden daha zor.  Tabii şimdi geçmişe baktığımızda güç kaynaklarına ulaşmak yani çok özel böyle çaba gerektirmiyordu.  Yani fetih yapıyordunuz güçlü bir askeri güç oluşturuyordunuz – geleneksel dönemi söylüyorum- arkasından da ekonomik gücü elde eden bir akar sistemi kurarsanız; bu ikisi yan yana geldiğinde zaten güç oluşuyor, çoğu ülke de bunu yapıyordu.  Ama zamanla işler değişti.  Mesela 16 yüzyıla geldiğimizde bir ülkenin politik güç sahibi olup kendi coğrafyası ve yakın coğrafyasında kontrol edip yönlendirme süreçleri yönlendirme gücünü elde etmesi için kesinlikle sömürgeci olması gerekmeye başladı ve altın stoğu yapması gerekti. Yani 16 -17. yüzyıllarda diyorduk ki sömürgeciysen altın stoğun varsa güçlüsün güçlü ordu kurarsın bilime yatırım yaparsın ekonominin düzelir filan diyorduk. Ama sonra bu 18-1 9. yüzyıllarda deniz gücüne sahip olmanız giderek büyük önem kazandı.  Devamlı değişiyor, yani onu söylemek istiyorum. İşte bugün işte bizim asıl tartışmamız gereken noktaya geliyoruz. Bu 20. yüzyılın son çeyreğinde ve 21. yüzyılda öyle anlaşılıyor ki asıl güç şu olacak: Hangi ülke bilimsel üretimi ve paylaşımını arttırırsa, kendi başına inovasyon yapmaya başlarsa, akademik bir ağ ve veri tabanları kurup kendisini böyle kendisine yakın ülkelerle iyi bir bölgeselleşme kurabilirse ve orada kaynaklarını paylaşıp uzun zamandır plan yapma becerisini gösterirse o ülkeler bağımlı ülke olmaktan kurtulacaktır.  Güç, bilgiyle, bilimle akademik iş birliğiyle artık örtüşmeye başladı…”

İkinci olarak söz alan Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve TÜRKMER Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Suat Kol; Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’yla birlikte yaptıkları ve koordine ettikleri Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi’nin gelişme yapılış sürecini özetleyip kongrenin  “akılcı güç” kullanımı konusundaki etkisi ve önemine dair değerlendirmelerde bulundu. Suat Kol bu bağlamda şunları söyledi:

“…Aslında bizim Türkiye ile Türk Dünyası’ndaki diğer ülkeler ve akraba topluluklarıyla bir akademik iş birliği çerçevesinde, bir akademik iş birliği çatısı altında bilgi paylaşımı, bilgi alışverişi bilimsel bilgi üretme süreçleri; daha sonrasında akademik iş birliklerine katkı sağlayacak faaliyetlerin oluşturulması gibi birtakım beklentilerimiz ve yaklaşımlarımız var.  Bu bağlamda kongrelerimizin sunulan bildirilerin niteliği, akademik çalışmaların niteliği ve içeriği, Türk Dünyasına sağlayacağı katkılar ya da bizim yaptığımız akademik çalışmalara katılan diğer hocalarımızın süreç içerisinde elde ettikleri edinimlerin birbirlerine sağlayacakları öncelikli olarak akademik etkileşimler, daha sonrasında kültürel yakınlaşmalar, kültürel iş birliği faaliyetlerinin önemsenmesi gibi bir takım önemli açılardan katkısı olduğunu düşünüyoruz.  Bununla ilgili elimizde olumlu çıktılarımız da var, bununla ilgili olumlu dönüşler de var. Örneğin Türk Dünyası’nın diğer ülkeleriyle ilgili herhangi bir tasarrufu olmayan bir hocamız bizim kongremize geliyor, Türk Devletlerini tanıma fırsatı oluyor. Bununla ilgili bir farkındalık oluşuyor.

  Bizim yıllarca Türk Dünyası’nın değişik merkezlerinde yaptığımız kongrelerden elde ettiğimiz en önemli edinimlerden biri de metodoloji sorunu oldu. Özellikle akademik bilgi üretilmesinde ve bilimsel yayınların hazırlanmasında katkılarımız oluyor.  Biz kongrelerimizde yöntembilim çalıştayları da gerçekleştiriyoruz. Bu yöntembilim çalıştaylarında kongreye katılan katılımcılara, akademik bilginin nasıl üretileceği, bilginin nasıl araştırılacağı, nasıl veriye dökülebileceği noktasında, alan uzmanı olan hocalarımız tarafından kısa süreli de olsa gerekli kazanımlara katkı sağlayacak bilgilendirmeleri de yapıyoruz. Bu noktada aldığımız geri dönüşler, özellikle genç akademisyenlere yönelik sağladığımız katkılar, arının bal yapması misali, bütünde çok fazla bir şey yapılmıyormuş gibi görünmesine rağmen, aslında özelde çok ciddi bir şeyler yaptığımızı gösteriyor. Komrat Devlet Üniversitesi’ndeki bir hocanın Kırgızistan’daki bir hocayla tanışarak ortak bir şeyler yapmasında, Azerbaycan Bakü’deki bir hocamızın özellikle metodoloji ve yöntembilim konusunda yaşadığı birtakım bilgi gereksinimlerinin karşılanması noktasında, Türk Dünyası’ndan gelecek öğrencilerin alan seçimi, meslek edinimi, kendilerini hem ülkelerine hem akademik eğitime sağlayacak katkı sağlayacak şekilde konumlandırmaları hususlarında önemli şeyler yaptığımızı düşünüyoruz…

Son olarak söz alan Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ali Kırksekiz, Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresini “Salgın/Pandemi” sürecinde gerçekleştirirken edinilen tecrübelerin bilgi paylaşımı ve bilgiye ulaşım yöntemleri ve teknolojileri açısından sağladığı gelişmelerin Türk Dünyası Üniversiteleri ve akademisyenlerinin bilgi alışverişi ve inovasyon açısından en üst düzeyde faydaya dönüştürülmesi açısından sürdürdükleri projeler hakkında bilgiler verip değerlendirmelerde bulundu. Kırksekiz bu bağlamda şunları söyledi: “…Önümüzdeki günlerde TÜBİTAK’a sunacağımız bir proje kapsamında Türk Dünyasında yer alan yükseköğretim kurumlarının akademik niteliklerini paylaşabilecekleri bir Türk Dünyası Dijital Akademisi kurmayı planlıyoruz.  Bu çerçevede Sakarya Üniversitemizin, projeyi birlikte sunacağımız Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin; Uluslararası Vizyon Üniversitesi ve Azerbaycan Devlet İktisat Üniversi’nin deneyimleriyle ilk tohumlarını atacağımız bu dijital akademide temel amacımız, bu coğrafyada akademik niteliğin farkına varılmasını sağlamaktır. Özellikle bilişim alanında Türkiye’nin önde olduğunu söyleyebiliriz, ama Türk Dünyası’nın değişik yerlerinde bilim insanları, bilime katkı yapan çok değerli akademisyenler var. Bunların hazırlayacakları dijital dersler ve bu derslerin bu platform üzerinden sunulması Türk Dünyası’ndaki yükseköğretim düzeyindeki akademik niteliğin farkındalığına katkı saklayacaktır diye düşünüyoruz…”

Etiket:

Kategori: Genel, Süleymaniye Kürsümüz

Comments are closed.