Atatürk´ten



“Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur; komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bu günden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir… Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır. Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür… Tarih bir köprüdür… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmasını beklemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli…”

Milletimizin temel yararı ile ilgili konularda, yabancıların bizce hiçbir önemi yoktur. Biz gidişimizi, yabancıların görüşlerine uydurma güçsüzlüğünü kötü görenlerdeniz.

Ulusumuzun kabahati, efendiler, merkezi hükûmetin icraatıyla Avrupa’nın namusuna aşırı güven göstermiş olmasıdır. İşte bu kabahatten dolayı kendi kıymetini, niteliğini, erdemlerini unutturmak derecesine düşmüştür.

Tanzimat döneminden sonra devlet ecnebi sermayesinin jandarmalığını yapmaktan başka bir şey yapmamıştır. Artık her uygar devlet gibi yeni Türkiye de bunu kabul edemez. Burası emir alma ülkesi değildir.

Eğer yabancı düşmanlığından o kadar pahalı elde edilen bağımsızlığa gölge düşürebilecek herşeyden nefret etme anlamı çıkarılırsa, evet bizim yabancı düşmanı olduğumuz söylenebilir… Yabancı girişimcilerin, yabancı amaçlarının içimizde uyandırdığı kaygılar bütünüyle ortadan kalkmış değildir. Eğer bazen ihtiyatlı hareket ediyorsak aşırı derecede kuşkulu davranıyorsak, bize çok pahalıya mal olan özgürlüğümüzü kaybetmek korkusundandır.