ATSIZ’IN TARİHÇİLİĞİ VE TÜRK TARİHİNDE MESELELER

12 Aralık 2021

Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsü faaliyetlerimiz çerçevesinde, 11 Aralık 2021 Cumartesi günü 14.00’te, İ.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Konferans Salonunda, Prof. Dr. Tuncer Baykara, Prof. Dr. Abdulhaluk Çay, Doç. Dr. Muzaffer Ürekli ve Doç. Dr. Kürşat Yıldırım, “Atsız’ın Tarihçiliği ve Türk Tarihinde Meseleler” başlıklı bir konferans verdiler.

Büyük Türkçü fikir adamı, tarihçi şair ve yazar olan Atsız’ın sonsuzluğa yürüyüşünün 46. Yılı bağlamında düzenlediğimiz konferansın ilk konuşmacısı ayanı zamanda oturum başkanı Prof. Dr. Tuncer Baykara, akademik eğitime başladığı altmışlı yıllarda yakından tanıdığı ve dünyadan göçene kadar yakın bağlantı içinde olduğu süreçte birçok önemli kişilerle sohbetlerine tanık olduğu Atsız Hocayla ilgili bu tanışıklığından kesitler sunarak konuşmasını sürdürdü. Baykara, Atsız’ın 1940 yılında çok az sayıda çıkardığı ve tanıştıktan sonra kendisine de imzaladığı 900. Yıldönümü adlı eserinden hareketle, onun Türkiye’nin kuruluş unu 1040 olarak kabul ettiğini, o zaman kendisini ikileme düşüren bu iddiaya, daha sonra Aksaray Ulu Cami’de ortaya çıkan bir kitabenin okunmasından sonra kendisinin de inandığını ayrıntılı bir açıklamayla ortaya koyarak Atsız’ın Türk tarihi hususunda yüksek sezgisi ve öngörüsüyle güçlü tezler ortaya koyduğuna dikkatimizi çekti.

İkinci konuşmacımız Prof. Dr. Abdulhaluk Çay, Atsız’ın çok yönlü değerlendirilmesi gereken önemli bir şahsiyet olduğunu belirtti. Bu bağlamda onun hayatında önemli bir dönüm noktası olan 1930’lu yılların başında Yüce Atatürk’ün de destek ve yönlendirmeleriyle İlkin Türk Tarihine dair araştırmaların büyük tartışmalara yol açtığı bir dönemde Zeki Velidi Togan’ın İstanbul üniversitedeki görevinden ayrılıp yurt dışına gidişi, buna ilişkin Atsız’ın da üniversitedeki asistanlık görevinden alınması ve öğretmenliğe başlamasına değindi. 

Abdulhaluk Çay, 19 yüzyılda büyük gelişme gösteren Batı tarihçilik anlayışının Türkiye’de de son derece etkili olduğunu, onların kendi tarih dinamikleri ve dönüm noktaları doğrultusunda yaptıkları tarih yazımı ve tarihi çağlandırmalarının Türk tarihiyle pek de bir ilgisinin bulunmadığını, işte Atsız’ın da yaptığı araştırmalar ve sezgileriyle bunu gördüğünü ve Türk tarihinin kendi dinamiklerine göre bir çağ/dönem anlayışı ortaya koyduğunu belirtti. Çay, konuşmasını Atsız’ın çıkardığı Atsız Mecmua, Orkun Dergisi, Bozkurtların Ölümü-Bozkurtlar Diriliyor, Ruh Adam Türk Tarihinde Meseleler, Z Vitamini-Dalkavuklar Gecesi gibi daha birçok eserinden bahsederek sürdürdüğü konuşmasında, bütün bu çalışmalarıyla Türk milletini Atatürk’ten sonra başka yönlere götürmek isteyen bütün anlayışların önüne bir set çektiğini ve fikirleriyle donattığı bilinçli Türk nesillerinin o günden bugüne Türk varlığının bekçisi olmaya devam ettiklerini ifade etti.

Çay, Atsız’la çok yakın ilişkiler yürüttüğü 1975 yıllarına değin onunla Türk tarihindeki birçok meseleyi tartıştıklarını, bütün bu süreçte Atsız hocanın dedikodularla uğraşmadığını, görüşlerini araştırma ve delillerin ışığında oluşturduğunu; bir kişi hakkında hüküm veriyorsa kolay kolay  yanılmadığını gördüğünü vurgulayarak sözlerin tamamladı.

Üçüncü konuşmacımız Doç. Dr. Muzaffer Ürekli, Atsız’ın fikir ve görüşlerinin oluşmasında büyük etkisi olan Ziya Gökalp, Dr. Rıza Nur, Zeki Velidi Togan, Mehmet Fuat Köprülü gibi büyük hocaları ve Orhan Şaik Gökyay, Pertev Naili Boratav gibi arkadaşlarına vurgu yaparak sözlerine başladı. Kendisinin üç kere görmek şansına eriştiği Atsız’ın kendisi gibi nice nice büyük Türk insanını etkisine aldığını ve yönlendirdiğini, yine Atsız, Orhun dergileri;  Bozkurtlar, Ruh Adam, Geri Gelen Mektup gibi edebi eserleri üzerinden yaşadığı ve gördüğü tanıklıklarıyla dile getiren Ürekli,  Bu bağlamda Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi’ndeki hocalık yıllarında Bozkurtlar’ın çevirisini okuyan Kırgızlardan işittiği “Bu adam, buradan gitme, yoksa buraları bu kadar canlı anlatamazdı.” sözlerinin, Atsızın Göktürk coğrafyasını, canlandırmadaki bilgi ve yeteneği ve kaleminin güçlülüğünü bir kere daha gösterdiğini söyledi.

Ürekli, Atsız’ın Bozkurtlar romanında dile getirdği Kürşad’ın var mı yok mu olduğunun çok tartışıldığını belirterek, bunun bugün tarihi belgelerle gerçeklik kazandığının altını çizdi. Atsız’ın bu bağlamda da bir Türkçe isim bilinci oluşturduğunu, Kürşat başta olmak üzere, onun romanlarında kullandığı Almıla, Gökçen gibi daha birçok ismin yaygın bir şekilde kullanıldığını ifade eden Ürekli, ayrıca Atsız’ın, “Dil bir milletin en önemli varlığıdır.” , “Askerlik, rütbe ve elbise değildir, ruhtur..” Gibi önemli özdeyişlerine ve bunların oluşturduğu etkiye vurgu yaparak sözlerini tamamladı.

Son konuşmacımız İ.Ü. Genel Türk tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Kürşat Yıldırım, Atsız’dan aldığı Kürşat adına tam bir uygunlukla, Atsız’ı görmese de onun eserlerinden çok iyi faydalandığını ve kendine yön çizdiğini güzel bir şekilde ortaya koyan değerlendirmelerde bulundu. Atsız’ın tarih metodu ve tarih hakkındaki görüşleri üzerinde duran Yıldırım, Atsız’ın tarihin bir bilim dalı olmadığını, eğer öyle olsaydı farklı tarihçiler tarihsel olaylar hakkında aynı sonuçlara ulaşacağını, tarihin yaşanmış askeri ve siyasi gelişmelerin doğru bir şekilde aktarımı olduğunu belirttiğini söyledi. Atsız’ın tarihi bir terbiye vasıtası gördüğünü, bu sebeple tarih yazarken yalana gerek verilmemesi gerektiğini, yalanın küçük milletlerin iş olduğunu Türk milletinin böyle bir vasıtaya asla intiyacı olmadığını belirtti.

Atsız’ın uzun bir süreç ve çok geniş bir coğrafyaya yayılmış ve çok sayıda milletle iç içe geçmiş Türk tarihi konusunda çok kafa yorduğunu, bundan hareketle, Türk tarihini yazmanın bir Çin, Alman, İngiliz ve benzeri milletlerin tarihini yazmak kadar kolay olmadığının farkına vardığını, bu bağlamda da Batı’nın bize dayattığı ve hâlâ da üniversitelerimiz ve diğer eğitim kurumlarımızda kabul gören Çağlar dayatmasına karşı bir görüş oluşturduğunu,  bunu da şöyle ortaya koyduğunu belirtti:

“Fransızlar vatan tarihi yazıyorlar, İngilizler devlet tarihi yazıyorlar Araplar millet tarihi yazıyorlar, peki biz neyin tarihini yazıyoruz? Biz sülaleler tarihi yazıyoruz.” diyor ve buna hücum ediyor, Atsız’ın en temel rahatsızlığı budur. “Biz de vatan, millet, devlet tarihimizi yazmalıyız, bırakınız millet tarihi yazmayı devletimizin dah i tarihini yazamıyoruz” ve Türk tarihini ilk defa bu açıdan tasnif edenin de Rıza Nur olduğunu belirtiyor. Atsız Rıza Nur, Zeki Velidi Togan gibi üstatlarından da etkilenerek vardığı sonuçlar doğrultusunda Türk tarihini;

  • En eski çağlardan MÖ 7. yüzyıla kadar ‘Kable’t-tarih Çağı” yani tarih öncesi çağ,
  • MÖ 7.yy. MS 6. Asra kadar Nisbi Tarih Çağı,
  • MS 6. Yüzyıldan sonrası Türklerin Çağı,

Türklerin Çağı’nı da 3’e ayırıyor:

  • Uzak Doğu Kısmı (552’den Müslüman olduğumuz döneme kadarki tarih)
  • Yakın Doğu, yani İslam olduğumuz dönem, (940-1840) 
  • Batı Medeniyeti Çağı (1840’dah bugüne kadar)

Yıldırım, Atsız’la ilgili diğer bazı değerlendirmelerini de ortaya koyduktan sonra, bugün hâlâ yeterince yaygın kabul görmese de Türk milleti için Atsız’ın 1930’larda yaptığı bu dönemlemenin çok daha akılcı olduğunu belirterek sözlerini tamamladı.

Etiket:

Kategori: Genel, Süleymaniye Kürsümüz

Comments are closed.