Turan Yazgan’ın Türkçülüğü ve Turancılığı
Turan Kültür Merkezi, Süleymaniye Kürsüsü Konferanslarımıza 7 Mayıs 2016 Cumartesi günü 14.00’te, İTÜ Denizcilik Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Muhsin Kadıoğlu’nun verdiği “Turan Yazgan’ın Türkçülüğü ve Turancılığı” başlıklı konferansımızla devam ettik.
Süleymaniye Kürsümüzde, 2008 yılında verdiği “21. Yüzyılda Türkçülük” konulu konferansına bizzat katılan Prof. Dr. Turan Yazgan hocamızın çok değerli övgülerine mazhar olan Kadıoğlu, bu tarihten sonra hemen her Türkçülük bayramında vakfımızda konferanslarına devam ediyor.
Kendisini “Turan Yazgan ekolünün devamı bir Türkçü ve Turancı” olarak tanımlayan Muhsin Kadıoğlu; konferansın giriş bölümünde, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Bakü Atatürk Lisesi’ne iki gün önce yaptığı ziyaretiyle ilgili bilgiler verdi. Ziyaretinde lise öğrencilerinin Türk milli kültürü hakkındaki sorularına tam cevap verdiğini belirten Kadıoğlu, Bakü’deki lisenin Turan Yazgan’ın pratik Türkçülüğünün örnek bir eseri olarak gösterdi.
Kadıoğlu, Gaspıralı ve Turan Yazgan’ın Türkçülük fikrine sadece fikren hizmet etmediklerini, aynı zamanda yaptıkları faaliyetlerle de hizmet ettiklerini, bu yönleriyle de bu iki Türkçünün diğer Türkçülerden kesin olarak ayrıldığını belirtti.
Konuşmasında, Turan Yazgan’ın Türkçülerin öncelikle odaklanmasını istediği alanları hatırlatan Kadıoğlu, özellikle “Türk Dünyasındaki kritik iktisadi kaynaklar”ın Türkler tarafından, Türkler için ve Türklere göre kullanılması hususu üzerinde durdu. Tarihsel süreçte Türk devletlerinin ticaret yollarını kontrol edip ve güvenliğini sağlayarak zenginleştiğini, tarihi haritalarla net bir şekilde ortaya koydu. Türklerin gelecekte de zengin olabilmesinin ticaret yollarını ve kritik iktisadi kaynakları kontrol etmekten geçtiğini hatırlattı ve Türkçülerin bu alanlara yönelmesi gerektiğine işaret etti.
Turan Yazgan’ın Türkçülük fikrinde ikinci önemli hususun “alfabe birliği” olduğunu hatırlatan Kadıoğlu, Turan hocamızın şu fikirlerini hatırlattı:
“Türkler, Arap alfabesine geçtikten sonra, Türkçe çok büyük darbe yemiştir. Bu darbe Türkçe’nin gelişmesini engellediği gibi, kelimelerinin pek çoğunu da Araplaştırmıştır. Binlerce kelimemiz böylece yok olup gitmiştir. Arap alfabesinin Türkçe’ye uymadığını Babürşah’tan itibaren pek çok hakanımız tesbit etmiş ve tedbirler almaya çalışmıştır. En sonuncu tedbiri de Enver Paşa almıştır. Ama asla Arap alfabesi Türkçeye uydurulamamıştır.
Ruslar otuz çeşit alfabe üretmişlerdir. Kazakçada bir sese tekabül eden işaret başka bir ülkede başka sese tekabül ettirilmiştir. Böylece Kazak Türkü’nün Kırgız’ı, Kırgız’ın, Altay’ı, Altay’ın Tuva’yı okuması mümkün olamamıştır. Böylece ayrı ayrı diller oluşturulmuş, diller birbirinden uzaklaştırılmıştır. Bu kasıtlı yapılan bir bölme hareketidir. Dünyada hiçbir dilin iki alfabesi yoktur. İngilizce Amerika’da kullanılır, İngiltere’de kullanılır, İskoçya’da kullanılır, Yeni Zelanda’da Avustralya’da Kanada’da başka daha Hindistan’da… her yerde. Ama hiç birisinde ayrı bir işaret ayrı bir harf yoktur. Öyleyse Türk alfabesi de tek olmalıdır…”
Kadıoğlu; Batılı güçlerin Pan-Slavizm, Pan-Cermenizm, Pan-Arabizm hatta Pan-Kürdizme sempati ile bakarken Pan-Türkizme düşman kesilmiş olmalarının ana nedenini sömürgeci güçlerin sömürge emellerinin önüne set çekmesi olarak gören Turan Yazgan’ın “Pan-Türkizm, Turancılık, düşmanların iddia ettiği gibi duygulara dayalı bir hayalcilik değildir. Aklın emrettiği ve normal aklın bulduğu, bulması gereken, “müşterek bir yol”dur. Türklerin ayrılığı; sadece zulmün ve başka milletlerin “milli ideallerinin”, millî menfaatlerinin yarattığı ayrılıktır. Türk Birliği’ni Allah’ın emri gibi düşünmeli ve her an Türk Birliği için çalışmalıyız.” sözlerini hatırlattı ve bu manada her Türkçü ve Turancının “Türk birliği için Allah’ın emri olarak çalışması” gerektiğini belirtti.
Turan Yazgan’ın “Türk tarihçileri, uzunca senelerdir, Türk tarihine ait en eski kayıtları, yabancıların arşivlerinden ve başka milletlere mensup araştırmacılardan, önyargılı öğreniyorlar. Topluma da, öğrendikleri şekliyle –önyargılı şekliyle- aktarıyorlar. Bu önyargılar nedeniyle, zaman zaman “tarihimize düşman” nesillerle karşı karşıya kalıyoruz. Bunlar Cemil Meriç’in ifadesiyle içimizdeki yeniçerilerdir.” dediğini hatırlatan Kadıoğlu, milli tarihimizin milli gözle ele alınmasının Turan Yazgan Türkçülüğünün ana hedeflerinden olduğunu belirtti.
Turan Yazgan’ın İsmail Gaspıralı’nın “dilde, fikirde işte birlik” üçlemesini sıklıkla kullandığına dikkat çeken Kadıoğlu, Turan Yazgan’ın ısrarla işaret ettiği “alfabe birliği”nin de bu üçlemeye dahil edilmesi gerektiğini; böylece hedefin “alfabede, dilde, fikirde, işte birlik” şeklinde ortaya konulacağını belitti.
Son yıllarda ortaya çıkan olaylar karşısında Türk Dünyası’nın ortak yürek olabilmesi için “duygu birliği”nin de bu hedefler arasında olması gerektiğini söyleyen Kadıoğlu, böylece “alfabede, dilde, fikirde, işte ve duyguda birlik” şeklinde beşli bir hedefin belirlenmesinin zaruri olduğuna vurgu yaptı.
Konuşmasını daha önceki dönemlerde verdiği “Romantik Türkçülükten Akılcı Türkçülüğe” konferanslarının devamı olarak “Akılcı Türkçülük” şeklinde tanzim eden Kadıoğlu’nun bu yöntemi, dinleyiciler tarafından da takdirle karşılandı.
Kadıoğlu, konuşmasının sonunda arşivinden Orkun ve Ötüken dergilerinin bir kısmını kendisine hediye eden Fahrettin Savaş’ı kürsüye davet ederek kendisine teşekkür etti.
Konferans, katkıların alınması ve soru-cevap bölümü ile tamamlandı.
Kategori: Süleymaniye Kürsümüz