İNCİL’E GÖRE BİN YILDA BİR OLUŞAN KIYAMET DEPREMLERİ VE YECÜC MECÜCLERİN ANADOLU’YU VE AVRASYA’YI İŞGALİ

27 Ekim 2025

Fotoğraflar: M.K.Sallı

Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsü etkinliklerimize, 25 Ekim 2025 Cumartesi günü 14.00’te, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Konferans Salonunda, Prof. Dr. Şener Üşümezsoy‘un verdiği “İncil’e Göre Bin Yılda Bir Oluşan Kıyamet Depremleri ve Yecüc Mecüclerin Anadolu’yu ve Avrasya’yı İşgali” başlıklı konferansımızla devam ettik.

Türk deprem bilimci ve yer bilimcileri arasında önemli bir bilimsel ağırlığı olan Şener Üşümezsoy, konuşmasının girişinde depremin ne olduğu ve Türkiye’nin yakın tarihte karşılaştığı depremlerin gerçekleri ve oluşumları konusunda bizlere anlaşılır, açıklayıcı bilgiler verdi. Kendisiyle diğer deprem bilimcilerin bakış açısı ve bilimsel değerlendirme farklarını ve bunlardaki doğru sonuçları Marmara ve Ege Bölgesi / Sındırgı, Simav örnekleri üzerinden gözler önüne seren Üşümezsoy, İstanbulluları korkutan yıkıcı depremlerin yakın zamanda söz konusu olamayacağını, Kuzey Marmara’da risk taşıyan yegane kırığın Silivri Çukuru ili Kumburgaz Çukuru arasındaki 35 km’lik kırık olduğnu, bunun da 6’nınsaz üzerinde bir deprem oluşturabileceğini, diğer sözü edilen kırıkların ya ölü olduğunu ya da olmadığını söyledi.

Şener Üşümezsoy, konuşmasının ilerleyen aşamasında ilk olarak Eski Mısır, İ.Ö. Mezopotomya ve Batı Anadolu’ya Yahudi sürgünleri, Yahudilerin Sart’ ta ilk havrayı kurmaları; Sart, Filedelfiya, Laodikya, Kolose, İzmir, Efes, Tiyatira, Bergama’daki “yedi kutsal kilise” Yohanna’nın bu kutsal kiliselere mektupları ve onları yıkıcı deprem ve istilalarla uyarmaları, Kral Midas, Batı Anadolu’ya Kimmer yayılmaları , Kutsal kitaplardaki Yecüc Mecüc anlatıları gibi birçok teolojik ve tarihi bilgiyi analitik bir şekilde birbiriyle ilintileyerek ve bunları Batı Anadolu’daki çok aktif kırıklarla ilişkilendirerek bakış açımızı aydınlattı.

Batılıların Anadolu’yu Helenlerin/ Greklerin yurdu olarak göstermelerinin gerçekçi olmadığını Bunun o dönemde bahsi geçen kiliselerde öğretilen İncil’in Yohanna tarafından Rumca, Grekçe yazılmasından dolayı buralarda egemen olan Lidyalılar, Frigler, Luviler gibi Türklerle de ilişkilendirilen birçok kavmin inanç/ibadet dilini benimsediklerini belirten Üşümezsoy, bu durumu da Greko-Roma  kültür kodlu emperyalist Batı’nın çıkarlarına göre yorumlayıp dünyaya bu şekilde dayattıklarını söyledi.

Daha sonraki bölümde Cengiz Han’ın  Çin’den Macaristan’a kadar yayılıp egemen olurken   karşısında hiçbir iktidar bırakmayışı, Batu Han’ın kurduğu egemenlik, Altın Orda Hanlığı, Kırım  gibi Türk tarihinin ana çizgilerinden yola çıkarak bu egemenliğin bir parçası olan Muskovitlerin Türk yönetim tarzı disiplini ve genlerine karışan Türk-Tatar kanıyla zaman içerisinde nasıl güçlenip bu bölgelerin tarihini Çar Petro’yla beraber Rus adını alıp nasıl gerisin geriye dönderdiklerini ilginç bilgilerle değerlendiren Üşümezsoy, bu büyük Türk coğrafyasının değişik yapı ve ilişkilerle nasıl karışık bir duruma girdiğine dikkat çekti. Üşümezsoy Türklerin egemenliğine güç katan Eski Dünya ticaret yollarının Batı’daki gelişmelerle egemenlik alanlarımızın dışına çıkmasına da değinerek bunun egemenlik kayıplarımızdaki rolünü ortaya koydu.

Selçuklular, İlhanlılar, Osmanlılar, Memluklar ve  Safevilerin bunların bünyesindeki Türk boy yapılanmaları ve bu dinamiklerin Kafkasya, Anadolu ve çevresindeki egemenliklerinin Müslümanlık, Hristiyanlık, Eski Türk inancı yaklaşımlarıyla tarihimizi nasıl yapılandırdığı ve yönlendirdiği konusunda da değerlendirmeler yapan Üşümezsoy, son olarak Türklerin oturdukları coğrafyadaki petrol ve gaz başta olmak üzer stratejik kaynakların bugün yazılmaya çalışılan tarihteki rolüne dikkat çekerek konuşmasını tamamladı.

Etiket:

Kategori: Genel, Süleymaniye Kürsümüz

Comments are closed.