Muhsin Kadıoğlu, “Yarının Kızılelmaları”nı Ortaya Koydu

24 Mart 2019

İTÜ Dr. Öğr. Üyesi Muhsin Kadıoğlu, Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsüsü Konferanslarımız çerçevesinde 23 Mart 2019 tarihinde, “Türk-İslam Cihan Hakimiyeti Ülküsü: Kızılelma” başlıklı bir konferans verdi.

Kalabalık bir dinleyici topluluğu tarafından ilgiyle izlenen toplantıda Muhsin Kadıoğlu “Türk Ordusu’nun 2018 yılında Suriye’deki terör örgütlerini etkisiz hale getirmek için başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı’nda gazetecilerin “İstikamet neresi?” sorusuna “Kızılelma” diye cevap veren 26 yaşındaki Uzman Çavuş Mehmet Kuzu’nun, Kızılelma’nın yeniden Türkiye gündemine girmesine vesile olduğunu” hatırlattı. Kızılelma yeniden gündeme gelince, pek çok konuda olduğu gibi, bilmeyenlerin veya bu fikri karalamak isteyenlerin Kızılelma konusunda fikirler beyan ettiğini belirten Kadıoğlu, “bu şartlar altında Kızılelma’nın ne olduğunu araştırmak gerektiğini ve bu nedenle Kızılelma konusunda bir kitap kaleme aldığını” belirtti.

Konuşmasında Kızılelma teriminin çeşitli dillerdeki karşılıkları üzerinde duran Kadıoğlu, antik Yunan, Alman, İskandinav, Bulgar, Sırp, Alman ve Rus kültürlerinde Kızılelma ile ilgili mitolojik unsurları görselleriyle hatırlattı. Konuşmasının devamında Hıristiyan kültüründe Kızılelma ile ilgili bilgiler veren Muhsin Kadıoğlu, Navarro, Kastilya, Leh, Fransız, Macar krallıkları ile Bizans ve Roma İmparatorluklarında Kızılelma’nın ne şekilde kullanıldığına dair örnekler verdi ve bu örnekleri görsellerle destekledi.

Türkiye’de “Türkler Kızılelma fikrini Bizans’tan almıştır.” şeklinde görüşler olduğunu belirten Kadıoğlu, Kızılelma’nın “Hıristiyanlığı dünya sathına yayma fikri” olduğunu ve fikrin sahibinin İsa’nın havarilerinden Aziz Petrus olduğunu belirtti. İslam kültüründe Aziz Petrus’un Şem’un-u Safa olarak bilindiğini kaydeden Kadıoğlu, bazı İslam kaynaklarına göre Şem’un-u Safa’nın Hz. İsa’dan sonra gelen bir peygamber olarak kabul edildiğini hatırlattı.

Türklerdeki Kızılelma inancının ünlü İslam âlimi Muhyiddin-i Arabî’nin öngörülerine dayandığını belirten Kadıoğlu, “Evliya Çelebi’nin Muhyiddin-i Arabi’ye atfen Kızılelmalar Türklerin eline geçecek öngörüsünde bulunduğunu” kayda geçirdiğini ifade etti. Türklerin İstolni-Belgrad(Sekeşvar), Budin, Estergon ve Eğri olmak üzere dört Kızılelma’yı ele geçirdiğini, Viyana ve Vatikan Kızılelmalarının ise ele geçirilemediğini belirtti.

Konuşmasında Türklerin ele geçirdiği Kızılelmaları nasıl ve ne şekilde kullandığından da söz eden Muhsin Kadıoğlu, bu Kızılelmalardan sadece Estergon ve Budin’deki kiliselerin “Kızılelma Camisi” olarak adlandırıldığını, diğerlerinde ise bu ismin kullanılmadığını söyledi. Kadıoğlu daha sonra özetle şunları söyledi:

“İslam söz konusu olduğunda kendilerini derhal “otorite” koltuğuna oturtanlar, fetihler çağındaki İslam Ülküsü’nden maalesef habersizdirler. Türklere ait ne varsa düşman oldukları için Kızılelma ülküsünü sadece Türk ülküsü sanarak Kızılelma’ya da düşman ve yabancıdırlar.

Oysa Kızılelma ülküsü, İslam kaynaklı bir ülküdür. İstanbul’un fethedilmesi ve Ayasofya’nın İslam mabedi yapılması da Kızılelma’nın ele geçirilmesidir.

Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilerden, Hıristiyanların mamur olan şehirlerine “Kızılelma” adını verdikleri anlaşılmaktadır. Örneğin, Budin mamur bir şehir haline getirildiğinde, şehrin geleceği hakkında fala bakılmış. Falda Budin’in Sarı Süleyman adlı bir padişah tarafından fethedileceğini ve Türklerin eline geçeceğini görmüşler. Bu nedenle, Budin surlarını “İskender seddi gibi” yapmışlar. Falda Sarı Süleyman’ın Viyana’yı da kuşatacağı ama ele geçiremeyeceği de çıkmış.

Evliya Çelebi’nin Kızılelma hakkında verdiği bir diğer değerli bilgi ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun temellerinin atılmasından yaklaşık 60 yıl önce vefat eden Muhyiddin-i Arabî’ye aittir.

Evliya Çelebi’nin anlatımına göre Muhyiddin-i Arabî, “Eş-Şecereti’n-Nu’maniyye fi’d-Devleti’l-Osmaniyye” adlı eserinde, gelecekte gerçekleşeceğini öngördüğü olaylar arasında Kızılelma’nın Türkler tarafından fethedileceğini işaret etmiş ve “Türkler için muzafferiyet ve saadet vardır.” diye yazmıştır.

      Muhyiddin-i Arabî’nin öngörüsünü Evliya Çelebi, şöyle hatırlatmıştır:

      “Budin, Eğri, Üstürgon ve Ustolni-Belgrad ile dört Kızılelma Kalesi Osmanoğlu elindedir. İnşaallahu Taalâ yakında ikisinin daha Osmanoğlu eline gireceğini Şeyh Hazret-i Muhyiddin el-Arabî işaret buyurmuşlardır.”

Evliya Çelebi’den çok önceleri de Kızılelma’dan bahseden yazılı kaynaklarımız vardır.  Evliya Çelebi’nin doğumundan yaklaşık 50 yıl önce, 1473 yılında derlenen Saltıknâme’de Kızılelma ülküsü, “Hz. Muhammed’in Sultan Murad-ı Hüdavendigȃr’a emri” olarak anlatılmaktadır.

Buradan da anlaşıldığı gibi, Kızılelma; Osmanlı döneminde Sultan Murad-ı Hüdavendigȃr’ın İznik’i fethi sonrasında gördüğü rüya ile gündeme gelmiştir. Sultan Murad-ı Hüdavendigȃr’ın Hz. Muhammed’i rüyasında görmesi ve Hz. Muhammed’in “Kızılelmayı sizin nesliniz fethedecek, Âlem size boyun eğecek” şeklindeki müjdesi ile Hıristiyanlara ait büyük şehirlerin ele geçirilmesi millî olduğu kadar dinȋ bir hedef haline gelmiştir. Böylece Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi, İslam’ın Cihana Yayılması ülküsüyle iç içe girmiştir.

Van Kalesi’nin fethi sonrasında Sultan Süleyman’ın rüyasında Hz. Ebubekir’i görmesi ve Ebubekir’in “Ey Süleyman! Ne hoş, bu kaleyi Van kuluna emanet verdin. Hazret-i Risâlet penâh efendim ibtidâ nübüvvetinde ben İslâm ile müşerref olduğumda beni buraya elçi göndermişti. Ben Van halkını İslam ile müşerref edip, Câlût Melik Kilisesi’ni cami yaptım. Yürü “Gam yeme!” Sene (rumuz)  târîhine dek evlâdlarının evlâdlarının evlâdları mansûr ve muzafferdir. Sen diyâr-ı Alman’da Belgrad, Malta, Kızılelma, Bağdâd ve gayrı diyâr deyrlerinin feth [ü] fütûhâtına memûrsun. Yürü cenâb-ı Bârî sana yâr ola! O zamandan beri, Van kalesi benim himayemdedir. Buranın korunması bana aittir. Sen şimdi Kızılelmayı fethetmeye Batı’ya gitmelisin” mealindeki sözlerinin tefsirini dönemin en büyük İslam âlimi olan Ebussuud Efendi, “ilahi bir görev” olarak değerlendirmiş; böylece Kızılelma hem dinî, hem de millî bir ülkü olarak yeni fetihlerin itici gücü olmaya devam etmiştir.

Sultan Süleyman dönemiyle Kızılelma fikrinin canlılık kazandığı anlaşılmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun “cihan devleti” olduğu inancını muhafaza ettiği devrelerde Kızılelma fikri canlıdır. 1684’te öldüğü tahmin edilen Evliya Çelebi’nin sıklıkla ele geçirilemeyen Kızılelmaları hatırlatması, çağdaşı olan Peçuylu İbrahim Efendi’nin de Kızılelma’dan söz etmesi, Osmanlı aydınları arasında Kızılelma felsefesinin canlı bir şekilde varlığını sürdürdüğünü ispatlamaktadır.

Son yüzyılda Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin tarafından yeniden gündeme taşınan, daha sonraki yıllarda milliyetçi gruplar tarafından dile getirilen Kızılelma ülküsü, Türklerin “millî ülkü” haline getirdiği bir İslam ülküsüdür.

Bazıları Türklerin Bizans’a ait bir fikir olan Kızılelma’yı aldığını söyleyerek Türkleri küçümsemeye çalışmaktadırlar. Oysa Türkler, tarihi düşmanlarının ideolojilerini onların elinden almış, bu ideolojiye dini bir anlam yükleyerek cihan hakimiyeti felsefesi olarak işlemişlerdir. Bu Türklerin zayıflığını değil gücünü ifade eder.”

Muhsin Kadıoğlu konuşmasının son bölümünde “yarının Kızılelmaları neler olmalıdır?” konusundaki görüşlerini de şöyle ortaya koydu:

“Zaman değişmiştir. İnsanlığın her bakımdan daha da geliştiği bir çağda yaşıyoruz. Bu nedenle, yeniden Kızılelma’dan söz ederken Din Savaşları Çağı veya Fetihler Çağı felsefesiyle düşünemeyiz, davranamayız. O halde, İslam’ı yayma ve milletimizi güçlü kılma, mazlumlara kol kanat germe hedefini içerecek şekilde Kızılelma’ya modern bir anlam yüklemek ve modern çağın Kızılelma düşüncesini ortaya koymak gerekmektedir. Bana göre yeni Kızılelmalarımız başkalarının gidemediği gezegenlere gitmek; yapay zeka, sağlık, askeri teknoloji gibi alanlarda dünyanın bir numaralı devleti olmak için çalışmaktır” dedi.

Konferans sonunda, katılımcıların pek çoğu Muhsin Kadıoğlu’na “Kızılelma” kitabını imzalattılar.

Etiket:

Kategori: Genel, Süleymaniye Kürsümüz

Comments are closed.