101. YILINDA MÜBADELE
Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsü 2023-2024 dönemi etkinliklerimize, 27 Ocak 2024 Cumartesi günü 14.00’te, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Konferans Salonunda, Doç. Dr. Tuğba Eray Biber ile Av. Hüseyin Özbek’in konuşmacı oldukları, “101. Yılında Mübadele” başlıklı konferansımızla devam ettik.
Türkiye ve Türk Dünyası hukukuyla yakından ilgili hukukçumuz Av. Hüseyin Özbek, özellikle araştırdığı ve kıymetli sonuçlara ulaştığı Mübadele konusunu özet olarak şu şekilde değerlendirdi:
“Lozan Konferansı sonuçlanmadan önce, 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan MÜBADELE PROTOKOLÜ ile Batı Trakya hariç olmak üzere, Yunan uyruklu Müslümanların Türkiye’ye, Türk uyruklu Ortodoks Hristiyanların (Rum) ise İstanbul’da yerleşik olanlar hariç olmak üzere Yunanistan’a göçürülmesi konusunda taraflar anlaşmışlardır. Burada önemli bir noktanın altının çizilmesi gerekmektedir. Yunan uyruklu Türkler/Müslümanlar, Yunan devletine silah çekmemişler, yabancı bir devletin işbirlikçisi anlamına gelecek bir tutum içinde olmamışlardır.
Türk tarafında ise bambaşka bir durum söz konusudur. 15 Mayıs 1919’da Yunan Ordusunun, Anadolu’yu işgal amacıyla İzmir’e çıkmalarından sonraki süreçte, Osmanlı uyruğu Rum/Ortodoksların önemli bir kesimi, işgalcilerle birlikte hareket etmiştir. Uyruğu olduğu devlete sadakat yükümlülüğüne uygun davranmamışlardır. İşgalci Yunan ordusuna asker yazılmışlar, lojistik olarak desteklemişler, Türk komşularına şiddet uygulamışlar, Küçük Asya Savunma Örgütü adlı silahlı örgüt kurmuşlardır.
Ankara’yı ele geçirmek, TBMM’yi dağıtarak Türk direncini kırmak için Sakarya’ya kadar ilerleyen Yunan Ordusu başarılı olamamış, roller değişmiştir. Türk Ordusunun, 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruzu, 30 Ağustos’ta zafere dönüşmüş, 9 Eylül’de İzmir işgalden kurtulmuştur. Yunan Ordusu ile birlikte, Osmanlı uyruğu Ortodoks Rumların büyük çoğunluğu Anadolu’dan ayrılarak suyun öte yakasına geçmiştir.
30 Ocak 1923 Mübadele Protokolü, karşılıklı ahali mübadelesini (karşılıklı göçürme) hukuki esaslara bağlamıştır. 19 Maddelik Mübadele protokolü doğrultusunda oluşturulan heyetler, çalışmalara başlamıştır. Gidenlerin mülklerine gelenlerin yerleştirilmesi teorik olarak kolay görünse de uygulamada ciddi zorluklar yaşanmıştır. Mübadelenin trajik, travmatik etkileri, iki taraf için de söz konusudur.
Yunanistan, tarihi gerçeklere aykırı olarak, kendi yurttaşlarına ve dünyaya, iki tarafın mutabakatı ile imzalanan Mübadele’yi, Türk tarafının tek yanlı, zorba bir dayatması ve uygulaması olarak yansıtmaktadır. Halbuki Yunanistan komşusunu (Türkiye’yi) işgal eden devlettir. Türk uyruklu Ortodokslar, uyruğu olduğu devletin yanında işgale karşı koymaları gerekirken, işgalcilerle iş birliği yapan, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranan taraftır.
Yunanistan, yol açtığı işgal, yıkım, tecavüz, yaptığı katliamlar nedeniyle Türkiye’den ve Türk milletinden özür dilemesi, tazminat ödemesi gerekirken, Türkleri, kurtuluş Savaşı döneminde Pontus Rumlarına, Küçük Asya ( Anadolu ) Rumlarına, Trakya Rumlarına soykırım yapmakla suçlamaktadır. Yunanistan Parlamentosu anlattığımız şekilde Türkiye’yi üç ayrı soykırım yapmakla suçlayan yasa çıkarmıştır. Yunanistan, sinema filmleri, tv dizileri, edebiyat eserleri ve her türlü yazılı görsel basın yayın faaliyetleri ile sistematik olarak Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlamakta, bu konuda utanmazca bilinç karartması yapmaktadır.
Acı olan, Lozan ve Mübadele üzerinden suyun öte yakasının Türkiye’ye yönelik bu iftira kampanyasının, ülkemizde belli bir kesim tarafından paylaşmakta ve Yunan tarafına hak vermekte olmalarıdır. AB’den ve suyun öte yakasından fonlanan kimi sivil toplum (!) ve mübadil oluşumlarının, yurttaşı oldukları ülkenin ve Türk milletinin yanında yer almaları gerekirken, bu iğrenç iftira kampanyasına omuz vermekte oluşlarıdır!”
Konunun önemli uzmanlarından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuğba Eray Biber ise Mübadele’yi özet olarak şu şekilde değerlendirdi:
“Lozan Barış Konferansı’nda Türkiye ve Yunanistan arasında tarihi bir adım atıldı. 30 Ocak 1923’te iki ülke, nüfus mübadelesi hakkında önemli bir sözleşme imzaladılar. Bu dönüm noktası niteliğindeki anlaşma, Türkiye’deki Rum Ortodokslar ile Yunanistan’daki Müslümanların zorunlu mübadelesini öngördü. Ancak, İstanbul’daki Rumlar ve Batı Trakya’daki Müslümanlar bu değişimin dışında tutuldu. Bu süreç, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde bazı gerginliklere yol açtı. En dikkate değer olaylardan biri, İstanbul Rum Patriği Arapoğlu Konstantin’in mübadele kapsamına dahil edilmesi ve sonrasında sınır dışı edilmesi oldu. Bu karar, her iki ülke arasında büyük tartışmalara neden oldu. Özellikle 1925’te, Yunan İçişleri Bakanı General Kondilis’in Patriğin geri dönmemesi durumunda savaş tehdidinde bulunması, ilişkileri daha da gerdi. Anlaşmazlıklar ve karşılaşılan sorunlar, 1926 yılında iki ülke arasında Atina’da yeni bir sözleşme yapılmasını gerektirdi. Bu yeni anlaşma, bazı sorunlara çözüm getirse de, tüm zorlukları ortadan kaldırmaya yetmedi. Türkiye’de, göçmenlerin yerleşim işlemleri zorluklarla ve çeşitli uygulama farklılıklarıyla devam etti.
10 Haziran 1930 tarihinde, Türkiye ve Yunanistan arasında Ankara’da önemli bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma, Lozan Antlaşması’ndan sonra ortaya çıkan ve yedi yıl süren mübadeleyle ilgili anlaşmazlıkları sonlandırmak için yapıldı. Bu tarihsel olay, iki ülke arasındaki ilişkilerin şekillenmesinde önemli bir dönüm noktası oldu. Mübadele süreci, her iki toplumda da onarılması zor yaralar açtı. Bu süreç, özellikle Türkiye’nin ulus devlet inşasında ve milli kimlik siyasetinin şekillenmesinde etkili bir rol oynadı. Din temelli milliyetçilik anlayışı üzerine kurulan bu mübadele, toplumsal ve kültürel yapılarda derin izler bıraktı. Özellikle, Türkçe konuşan ve Türk kültürünü paylaşan Karamanlı Ortodoksların durumu, mübadele sürecinin karmaşıklığını ve sıklıkla trajik sonuçlarını göstermektedir. Bu dönem, aynı zamanda modern Türkiye ve Yunanistan’ın toplumsal ve kültürel tarihinde derin bir etki yarattı ve bu etkiler, günümüze kadar devam eden izler bıraktı.”
Kategori: Genel, Süleymaniye Kürsümüz