Suriye’deki Son Gelişmeler Işığında Türkiye’nin Orta Doğu Politikası
Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsümüzde, 3 Şubat 2018 Cumartesi günü 14.00’te, vakfımızın genç hocaları Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Serkan Kekevi ile Düzce Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gökmen Kılıçoğlu, “Suriye’deki Son Gelişmeler Işığında Türkiye’nin Orta Doğu Politikası” başlıklı bir konferansımız verdiler.
Sözlerine “Suriye coğrafyası son yıllarda bugünkü duruma nasıl geldi?” ve “Suriye’de Türk Ordusu tarafından gerçekleştirilen Zeytin Dalı Operasyonu nasıl devam ediyor?” sorularıyla başlayan Yrd. Doç. Dr. Gökmen Kılıçoğlu konuşmasının devamında bu soruların cevap olacak değerlendirmelerde bulundu. Kılıçoğlu, Osmanlı Türkiyesi’nin sona ermesinin ardından ortaya çıkan Suriye Devleti’yle Türkiye arasında hemen hiçbir dönem karşılıklı güvene dayanan iyi ilişkiler yürümediğini, bunda özellikle Suriye’nin bir türlü hazmedemediği Hatay sorunu etkili olduğunu, son on yıla geldiğimizde birazcık ılıyan ilişkilerin, bugünlerdeki sıcak gelişmeler döneminde iyice çıkmaza girdiğini söyledi.
Kılıçoğlu, Türkiye ve Suriye’nin ayrı paktlar içinde yer aldığını; Türkiye NATO’dayken, Suriye’nin Sovyetler’le ittifakı içinde olduğunu, Suriye’nin Türkiye’nin kurduğu Bağdat Paktı’nın dışında kaldığını, Türkiye’nin Kıbrıs’daki haklı davasının yanında yer almadığını, GAP Projemizin su sorununu beraberinde getirdiğini, Suriye’nin uzun yıllar PKK’yı ülkesinde barındırdığını belirterek, Türkiye, Arap –İsrail savaşlarında dinî ve tarihsel bağların etkisiyle Arap dünyasından yana bir tavır koymuş olsa da, bunun bile Türkiye-Suriye ilişkilerine olumlu bir ivme kazandırmadığını söyledi.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran iradeyi oluşturan kadroların hemen hepsi Osmanlı Döneminden beri Orta Doğu coğrafyasını çok iyi bildikleri ve bölgedeki Araplarla acı tecrübeler yaşadıkları için, Cumhuriyet döneminde onların iç ve dış politikalarından uzak duracak şekilde bir politika benimsemişlerdir diyen Kılıçoğlu, “Türkiye köklerinden, dindaşlarından uzaklaştı” diyerek sözde bunun tersine faaliyetlere girenlerin, bizi getirdiği noktanın bütün gerçekliğiyle karşımızda durduğunu söyledi.
Uluslararası egemen güçlerin Arap Baharı diye başlattığı sürecin ilgili ülkelerin iç beklentileri açısından bahar gibi görünse de sonuçları itibarıyla, süreci yönetenlerin lehine bir yıkım ve kargaşa coğrafyası oluşturduğunu, Türkiye’nin bu süreçte zaman zaman doğru adımlar atsa da, uluslararası kaygan zeminde sonraki gelişmeleri iyi hesaplayamadığını belirten Kılıçoğlu, sözlerini, şu anda başlayan harekatı ordumuzun başaracağından kuşku duymadığını, ancak Türk devletini yönetenlerin sonraki hesaplarını çok iyi yapmalarını vurgulayarak tamamladı.
Yrd. Doç. Dr. Serkan Kekevi, alandaki tecrübelerini de içeren yoğun birikimi ışığında, konuya oldukça doğru bir bakış açısı ortaya koydu. Kekevi, bir uluslararası ilişkiler hocasının birikimiyle bakıldığında, son yıllarda Orta Doğu’da özellikle Suriye’deki gelişmelerin bu alandaki birçok kurgu ve düzenlemeyi alt üst edecek gelişmelere sahne olduğunu, bunda Orta Doğu’nun insanlığın maddi manevi derin köklerinin bulunduğu bir coğrafya olmasının, birçok karışık kimliği bir arada barındırmasının ve Orta Doğu’da haklı veya haksız pay talebinde bulunanların büyük rolü olduğunu söyledi.
Arap Baharı’nın Suriye’deki devamında, onlarca iç çıkar grubundan, özellikle ikisinin; 80’li yıllarda gelişmeye başlayan PKK ve son on yılda ortaya çıkıp bir hayli büyük rol üstlenen IŞİD/DAEŞ’in Türkiye’yi direkt veya dolaylı hedef alan yapılanmalar olduğunu belirten Kekevi, bunlardan ikincisinin adeta ikincisinin taşeronluğunu üstlendiğini söyledi. Kekevi, DAEŞ’in sözde saldırılarını bertaraf etmek için geçici olarak PYD/PJAK/ROJAVA yani PKK’ya destek veren uluslararası güçlerin, PKK/PYD’ye, daha önce Irak’ta yaptıkları gibi Suriye’nin kuzeyinde de kalıcı ve sonrası kukla bir devlete gidecek alanlar/kantonlar oluşturttuklarını söyledi. Bunun da KCK Yapılanmasıyla ve Türkiye’nin Açılım Süreci’yle eşzamanlı oluştuğunu ve görmezden gelindiğini belirten Kekevi, bugün artık görülen durumu bertaraf etmenin Türkiye açısından büyük bedelleri ve riskleri barındırdığını söyledi.
Uzun yıllardan beri PKK terör örgütünün yapılandığı bir yer olan ve bugünün sıcak gündemini oluşturan Afrin’in, Suriye Krizi döneminde PYD/PKK’nin oluşturduğu Cizire-Kobane/Aynelarap-Afrin üçlüsünden biri olduğunu belirten Kekevi, bu bölgenin Türkiye’nin güvenliği açısından son derece büyük tehlike oluşturduğunu, kantonlar birleşmesiyle ucu Akdeniz’e dayanacak bir kukla devletin kurulması aşamasının, Türkiye’nin, uluslararası güç dengeleriyle varılan mutabakatlar neticesinde Fırat Kalkanı Operasyonu’yla başlatıp bugün de Afrin’de devam ettirdiği müdahaleleriyle, geç de olsa engellenmeye çalışıldığını söyledi.
Bütün bu süreçlere baktığımızda, Türkiye’nin bölge politikaları açısından yetersiz kaldığının açıkça görüldüğünü, bunun büyük ölçüde alanı bütün yönleriyle tanıyacak ve gerekli stratejileri hazırlayacak milli akademik-politik kurumsal yapılanma eksikliğinden kaynaklandığını belirten Serkan Kekevi Türkiye’nin sağlam bir stratejik altyapıyla Suriye’de ne yaptığını ve ne yapacağını belirleyerek hareket etmesine vurgu yaparak konuşmasını bitirdi.
Konferans dinleyicilerin konuyla ilgili sorularının cevaplanmasının ardından, kürsüde söz alan Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Mustafa Erkal’ın konu bağlamındaki bazı tespit ve önerilerin içeren kısa konuşmasıyla kapandı.
Kategori: Süleymaniye Kürsümüz