ÖMER SEYFETTİN VE TÜRKLÜK ÜLKÜSÜ
Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsü Konuşmalarımıza, 7 Mart 2020 Cumartesi günü 14.00’te, eğitimci-yazar Dr. Sakin Öner’in verdiği “Ölümünün 100. Yıldönümünde Ömer Seyfettin ve Türk Ülküsü ” başlıklı konferansımızla devam ettik.
Osmanlı Türkiyesi’nin ömrünün tamamlandığı 19. Yüzyılın sonlarında, Türklüğü ve Türk devletinin kurtarma yolundaki seçkin, ülkücü kadro içinde ön plana çıkan “dilde ve edebiyatta milliyetçiliğin” baş mimarı Ömer Seyfettin, başta Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem olmak üzere fikir ve işbirliği yaptığı büyük insanlarla, otuz altı yıllık ömrüne (11 Mart 1884 – 6 Mart 1920) dil, edebiyat ve fikir alanında büyük eserler sığdırmıştır. O, her kesimin anlayacağı bir Türkçeyle oluşturduğu eserleriyle Türk insanına aşıladığı millî bilinçle, Türkiye Cumhuriyeti’nin manevî hamurunu oluşturanlardan biri olmuş; bugün bütün saldırılara rağmen yerinden sarsılamayan Cumhuriyetimizin sağlam köklerini Türk’ün dip kodlarına bağlayan seçkinlerin arasında önemli bir konuma oturmuştur.
Ömer Seyfettin’in Amelî Siyaset ile Türk Ülküsü adlı eserlerini, 70’li yıllarda Osmanlı Türkçesinden ilk defa çevirerek yayımlayan, bu bağlamda neredeyse 50 yıla yakın bir süredir Ö. Seyfettin kişiliğini ve ülküsünü içselleştirmiş edebiyat hocamız ve yazarımız Dr. Sakin Öner konferansında bizleri şu fikir ve bilgilerle aydınlattı:
“Ömer Seyfettin, Türk toplumunca millî, tarihî ve sosyal temalı hikayeleri ile usta bir hikaye yazarı olarak tanınır. Fakat o, sadece bir hikayeci değil, aynı zamanda şair, eğitimci, orijinal görüşleri olan bir sosyolog, bir fikir ve ülkü adamı, bir dil ve edebiyat inkılâpçısı idi. Onun bütün eserlerinde ve düşüncelerinde temayüz eden, milliyetçi kimliğidir.
Ömer Seyfeddin’in milliyetçiliğini üç ayrı bölümde inceleyebiliriz:
- DİL MİLLİYETÇİLİĞİ (TÜRKÇECİLİĞİ)
Tanzimat’la birlikte güçlenen dilde sadeleşme faaliyetlerini sistemli ve somut bir biçimde fikrî platforma taşıyan Ömer Seyfettin’dir. Ömer Seyfettin, dilde sadeleşme cereyanına gönül veren yakın arkadaşa Ali Canip’e 1910 yılında yazdığı bir mektupta “Geliniz Canip Bey, edebiyatta, lisanda bir ihtilâl vücuda getirelim” diyerek dil ve edebiyat alanında milli bir çığır açtı. 11 Nisan 1911’de Genç Kalemler Mecmuası’nın 2. Cilt 1. Sayısı’nda yer alan “Yeni Lisan” makalesi millî dile dönüşün manifestosudur.
Yeni Lisan Hareketi’nin başlıca ilkeleri şunlardır:
- Yazı dili konuşma diline yaklaştırılmalı; İstanbul Türkçesi ile yazılmalı; yani konuşma dilinden yeni bir yazı dili meydana getirilmeli.
- Dilimizdeki Arapça ve Farsça dilbilgisi kuralları kullanılmamalı; Arapça ve Farsça kelimelerle kurulan isim ve sıfat tamlamaları Türkçe kurallarına göre yapılmalı.
- Arapça ve Farsça kelimeler içinde halk dilinde telaffuzu değişmiş olanları, yazı dilindeki şekilleriyle kullanmalı; “kalabalık, hoca” gibi. Buna karşılık güneş varken şems, şeb, ay varken kamer kelimesi kullanılmamalı.
Edebiyat mahfillerinde büyük tartışmalara sebep olan “Yeni Lisan” makalesindeki fikirler, kısa bir süre sonra geniş bir taraftar kitlesi bularak Millî Edebiyat çığırının açılmasında öncü rolü oynamıştır..
Ömer Seyfeddin’e göre milli mefkûre (ülkü) üç sevginin birleşmesinden meydana gelir: Dil sevgisi, millet ve din sevgisi, vatan sevgisi. O, dili manevi bir vatana benzetir. Bu vatan bozulursa ne millet kalır, ne devlet… Ona göre, “Milliyetimiz nasıl Türklük, vatanımız nasıl Türkiye ise, lisanımız da Türkçedir. Türkçe bizim manevi ve mukaddes vatanımızdır. Bu manevi vatanın istiklâli, kuvveti, resmî ve millî vatanımızın istiklâlinden daha mühimdir.
- EBEDÎ MİLLİYETÇİLİĞİ
Ömer Seyfeddin’e göre “Yeni Lisan” makalesinin yayınlandığı tarihe kadar (1911) millî bir edebiyatımız yoktur. Türk milletinin yavaş yavaş “ yeni bir hayata ve yeni bir intibah devresine” girdiği kanaatindeydi. Bu sebeple, “Biz bütün bu karanlıklardan uzak, hür ve müstakil, ilim ve edebiyat için çalışacağız. Gayemiz millî lisan, millî bir edebiyat vücuda getirmek olacaktır.”
“Millî edebiyat şekilce, lisanca, manaca bizim hususiyetlerimize hâiz bulunacaktı. Milli veznimiz hece usulü idi. Milli lisanımız bütün Türklüğün dimağı olan İstanbul’da her gün konuştuğumuz lehçe idi. Edebiyatımızın başka milletlerin edebiyatlarına benzemeyen hususiyetleri ancak bize ait sayılabilirdi”.
Ömer Seyfeddin, “milli edebiyat” oluşturabilmek için üç unsuru esas alıyordu:
- Dil ve anlatımda, milli dil ve sade üslûp kullanmak,
- Konuları millî tarih ve milli coğrafyadan seçmek.
- Şiirde millî ölçü olan heceyi kullanmak.
O hikayelerini yazarken millî tarihimizden, halk kültüründen ve Anadolu efsanelerinden yararlanmıştır. İlhamını, Türk insanının sahip olduğu mertlik, dürüstlük, ahlaklılık, vatanseverlik, azim ve kararlılık, gurur ve vakar, cesaret ve kahramanlık gibi hasletlerden almıştır. Dili, deyişi, konuları “Türk” olan hikayeyi Ömer Seyfeddin’e borçluyuz. O, sanatıyla ülküsünü birleştirmiş bir sanatçıydı. Onun ülküsü, milliyetçilik ülküsüydü. “Madem ki Türküz, o halde bir Türk görür, bir Türk gibi düşünür, bir Türk gibi duyarız ve bir Türk gibi düşünür, bir Türk gibi duyarız ve bir Türk gibi yazarız.”
- SİYASİ VE FİKRÎ MİLLİYETÇİLİĞİ
Ömer Seyfeddin, dil ve edebiyat alanında olduğu kadar siyasî ve fikrî alanda da milliyetçiliği ön plana çıkarmış bir şahsiyettir. O, bu yönüyle de bir ülkü ve dava adamıdır.
Şiirleri ve hikâyelerinde milli duygu ve düşünceleri ile ülküsünü ortaya koyan yazar, siyasi ve fikri alandaki milli düşüncelerini belirten eserler de yazmıştır. Bunlar; Millî Tecrübelerden Çıkarılmış Amelî Siyaset, Türklük Mefkûresi (Türklük Ülküsü), Yarınki Turan Devleti isimli eserlerdir. Yazar bu eserlerinde; Türk milletinin yaşadığı ve acı çektiği tarihi olaylardan ders alarak gelecekte nasıl bir politika takip emesi gerektiğini, milletin hangi unsurlardan meydana geldiğini, yeni yetişen nesillere milliyetçilik duygusunun nasıl aşılanması gerektiğini ve Türk milletinin ülküsünün ve nihai hedefinin ne olması gerektiğini anlatır.
Ömer Seyfeddin de, yakın dava arkadaşı Ziya Gökalp gibi bir kültür milliyetçisidir. Ona göre millet; bir dili konuşan, bir din, bir terbiye, bir eğitimle birbirine kenetlenmiş insanların meydana getirdiği bir varlıktır.”
Ömer Seyfettin, Türk çocuğunun milliyetçi olması gerektiğini belirttikten sonra, onlara şöyle seslenir: “Ey Türk çocukları! Siz hem kuvvet, hem bilgi, hem ülkü sahibi olunuz. Büyük başarılarınız adınızı tarihe geçirecek ve sizi bu geçici hayatın üzerindeki o edebî ve ölümsüz hayata ulaştıracaktır.”
Ömer Seyfettin, otuz altı yıllık kısa ömrünü, Türk milletinin kaderini değiştirecek, dil, edebiyat ve siyaset alanlarındaki düşünceler ve eserlerle doldurmuştur. O, bu çok yönlü duygu ve düşünce yapısıyla bir edebiyat, fikir, dava ve ülkü adamıdır. O, Türk milletini, çağdaşlarının çoğundan daha iyi tanımış ve onu bütün milli, manevi ve insani değerleri ile kucaklamış, ölçüleri sağlam, gerçekçi bir Türk milliyetçisidir.”
Kategori: Genel, Süleymaniye Kürsümüz