KISSALARLA TÜRK İRFANI
Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsü Konuşmalarımız, 8 Şubat 2020 Cumartesi günü 14.00’te, Son Kıssahan Muharremali’nin yaptığı “Kıssalarla Türk İrfanı ” başlıklı sohbetiyle devam etti.
Muharremali; sohbetine “Ahmet Yesevi Ocağı’ndan dua ile yola çıktım, şimdi Sarı Saltuk Baba’nın izindeyim. Otuz senedir uğraşıyorum. 35 yıldır tasarım yapan, senaryolar, tiyatrolar yazan, filmler çeken, reklam işleri yapan ve seksen iki üniversitede Marka Filozofu adıyla marka dersleri veren biriyim. Âlamet-i farika disiplinlerini, tamgalarını unutan Türk, İslam âlemine bunu anlatmak görevini üstlendim. Türkiye’de 72 ilde bunu anlattım. Amerika’da kırk eyalet geziyorum. Avrupa’da 99+1 sohbetim oldu; Londra’da sadece marka anlatıyorum, kıssa anlatmıyorum, çünkü Yesevi hikmetlerini Londra dinlemeyi hak etmiyor. İngilizlere anlatmayacağım bunu; çünkü Ahmet Yesevi’nin has hikmetlerini anlatmaya, İngiltere gibi İskoçya’nın bağımsızlığını kaybettiği ve İrlanda’nın da sıkıntısını çektiği, dil baskısı yapan emperyalist ülkelerde dilim varmıyor. Türk bayrağı varsa konuşuyorum. Türk milleti varsa, Türkçe konuşuluyorsa rahat ediyorum. Ama gönlüm kırık; Balkan’ın da derdi yarım kaldı, Kafkas’ın da derdi yarım kaldı, Suriye’yi görüyoruz işte, dertler çok… Ben bu milletin evladı olma gayretinde olan biriyim. İyi ki Türk milletinin içerisinde doğdum. Bu Allah’ın bir takdiriydi. Ne kadar şükretsem az. Aziz Türk milletine selam olsun; başta Mustafa Kemal Atatürk’e, rahmetli Turan Yazgan Hocama! Kim ki, Âkif dahi Balkanlardan çıktı da geldi bu toprağa, Türk’le yan yana adım attı, hareket etti ise, izzet sahibi oldu, şeref sahibi oldu, makam sahibi oldu, irfan sahibi oldu, hikmete erdi.” sözleriyle kimliğinden haber vererek başladı.
Son Kıssahan’ın 1897’de Eminönü’de Mehmet Efendi’ydi. Mehmet Efendi’den sonra maalesef devamı olmayan kıssahanlığa 1992’de başladım ve o günden bugüne hayli mesafe aldım diyen Muharremali, en büyük isteğinin bu kutlu mesleği devam ettirecek bir çırak yetiştirmek olduğunu, şu güne kadar buna uygun bir talip çıkmadığını, ama umudunu kaybetmediğini söyledi.
Muharremali, sohbetinin bundan sonraki kısmında, Allah’ın Yüce Elçisi Muhammed, Kutlu Elçi’nin yoldaşı ve sırdaşı Hz Ali, Türk maneviyatının büyük mimarlarından Hoca Ahmet Yesevî ve bilgeler ırmağının suyundan nasiplenmiş daha nice feyiz aldığı veya bizzat tanıştığı yüce irfan sahibinin yaşantısı ve sözlerinden oluşan kıssalardan hisselerle, bizi, Türk milletinin irfanı, ruh temizliği ve bunun yarattığı ahlakın yaşama tarzına yansımalarına değgin bir yolculuğa çıkarıp gözümüzün ve gönlümüzün kapılarını açtı.
Türk milletinin, hanından sıradan bir erine kadar, bilge atalarından öğrendiği irfanla, uyuşukluktan, miskinlikten, yalandan dolandan, kul hakkından, zulümden, kibirden uzak bir yaşama tarzı ve yönetimle tarih boyunca, dini, dili, rengi ne olursa olsun egemen olduğu ülkelerde adalet, huzur ve barışın mimarı ve insanca yaşamak isteyenlerin umudu olduğuna dikkatimizi çeken Muharremali, Yakın coğrafyamızdakilerin bu umudunu şu kıssayla vurgulayarak sohbetini tamamladı:
“Bosna’ya barış gücü olarak giden Türk askerleri, bir taraftan da oradaki ihtiyaç sahibi halka yardım dağıtırlar. Herkese yardım ulaşır, fakat uzak dağ başında yaşayan emekli bir bayan öğretmen kalır. Bu yardım ona nasıl ulaşacak? Bir yüzbaşı, ‘Ben sırtımda ulaştıracağım.’ diye buna gönüllü olur. Ve yolun zahmetini çektikten sonra yardımı ulaştırdığı zaman öğretmenin “Geleceğini biliyordum Türk!” sözüyle gözyaşları karışır ve birlikte oturup ‘Çırpınırdı Karadeniz’ türküsünü söylerler.”
Muharremali’nin sohbeti, sahneye davet ettiği Türk Dünyası sanatçısı Bünyamin Aksungur ve İran-Türkmensahralı sanatçı Muhammed’le birlikte okudukları ve dinleyicilerin de coşkuyla eşlik ettiği “Çırpınırdı Karadeniz” türküsüyle taçlandı.
Ne diyelim; arife tarif gerekmezmiş…
Kategori: Genel, Süleymaniye Kürsümüz