Cezayir’de Unuttuğumuz Türk Varlığı
Cezayir Türklerinin Sayısı % 10’dan Az Değil
Prof. Dr. Chakip Benafri: Batılı araştırmacılar “Tutsak” ve “Köle” farkını görmezden gelerek, tarihi belgeleri çarpıtıyorlar.
Prof. Dr. Kamal el Korso: “Cezayir’de Kemal adına fazlaca rastlamazsınız. Cezayir halkı Mustafa Kemal’in modernleşme çabalarını yakından takip etmiş ve büyük bir hayranlık beslemiştir. Bu nedenle, Cezayir’deki bir kuşak içinde “Kemal” adına çok sık rastlanır”
Cezayir’deki Türkler kendilerini “Kuloğlu” olarak adlandırmaktadır. Cezayir’de “Ben Kuloğluyum demek, ben Türk’üm demektir.”
Rahmetli Prof. Dr. Turan Yazgan’ın kurucusu olduğu ve Türk Dünyası’nın hemen her köşesinde faaliyet gösteren Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından 28 yıldır düzenlenen “Süleymaniye Konferansları” çerçevesinde, 4 Kasım 2017 Cumartesi günü düzenlenen toplantıda “Cezayir’de Unuttuğumuz Türkler” ele alındı.
Açılış konuşmasını yapan İTÜ Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Muhsin Kadıoğlu “geçen yıl Cezayir’e gittiğimde, Cezayirli dostumuz Prof. Dr. Chakip Benafri sayesinde Barbaros Hayreddin Paşa’nın ağabeyi İshak Reis ve İskender Kethüda’nın Kala’tül Kala kasabasındaki naaş-ı şerifinin huzurunda Fatiha okudum. Onları Cezayirli olarak görmüyoruz. Onlar, ata yurtları ile yaklaşık 200 yıl sonra bağlantı kuran Cezayir Türkleridir. Bizler yıllarca Türkistan coğrafyasındaki Türklere odaklandık. Oysa Afrika’da da çok ciddi bir Türk varlığı mevcut ve bu Türkler, Türk kökenli olduklarının da farkındalar. Öyleyse Prof. Dr. Kamal el Korso’nun dediği gibi, “Türk’ün kokusu”nun olduğu her yerdeki Türklerle bir araya gelmek millȋ ve insanȋ bir görevdir” dedi.Cezayir 2 Üniversitesi Doğu ve Slav Dilleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Chakip Benafri ve Oran 2 Üniversitesi Yabancı Diller Bölümü Başkanı Prof. Dr. Kamal el Korso yaptıkları konuşmalarda, Cezayir’e Türklerin geliş serüvenlerini, günümüze kadar anlattılar.
Prof. Dr. Kamal el Korso konuşmasında “Türkler, Cezayir’e sömürgeci amaçlarla gelmediler. Türkleri Cezayir’e, Cezayir halkı davet etti. Barbaros Kardeşler devresinde Cezayir başta olmak üzere hemen bütün Kuzey Afrika kıyıları İspanyol işgali altında idi. İspanyol zulmünden bıkan Müslümanlar, Barbaros Kardeşlere mektup yazarak; Cezayir’e gelmelerini ve kendilerini İspanyol zulmünden kurtarmalarını istediler. Bu mektup günümüzde arşivlerde mevcuttur ve birkaç ilmi araştırmaya da konu olmuştur” dedi.
Cezayir’de yapılan araştırmalara göre üç asırda 175 bin Türk askerinin Cezayir’e geldiği sonucuna varıldığını belirten Prof. Korso, “Cezayir’e gelen Türk askerleri kıyı şehirlerinde yerleştiler. Bu gün de, Cezayir Türkleri, Cezayir’in kıyı şehirlerinde yaşamaktadırlar. O dönemde Cezayir’e gelen askerler “Padişah’ın kulu” manasında “kul” olarak adlandırılıyordu. Günümüzde de Cezayir’deki Türkler kendilerini “Kuloğlu” olarak adlandırmaktadır. Cezayir’de “Ben Kuloğluyum demek, ben Türk’üm demektir.” Cezayir’e gelen Türk askerlerinin yerli halktan kadınlarla evlenerek yeni bir nesil oluşturduğunu ve bu nesle de “Kuloğlu” adının verildiğini belirten Korso, Cezayir’deki Kuloğlulları’nın yani Türk kökenlilerin sayısı % 10’dan az değildir” dedi.
Cazayir Türkleri’ni meslek isimlerinden de ayırt etmek mümkündür. Örneğin, “Sabuncu”, “demirci”, “saatçi”, “kundakçı” gibi Türkçe meslek adlarını soyadı olarak alan Türk kökenli aileler vardır. Buna ilaveten Cezayir’in pek çok şehrinde “Salih Bey”, “Hüseyin Dayı” ve “Ayn el Türk” gibi, meşhur Türk ailelerinin isimlerini taşıyan semtler vardır.Cezayir Türkleri Türk isimlerini gururla taşıyorlar. Çoğunun kökenleri, seçtikleri soyadlarından bellidir. Örneğin “Stambuli” “İstanbullu” manasına gelen soyadıdır. Bunun gibi “Karamani”, “Bursevi” ve benzer şekilde yüzlerce soyadına rastlamak mümkündür.
Cezayir Türkleri, Cezayir halkına her bakımdan adapte olmuştur. Türkler, musikiden yemek kültürüne, mimariden edebiyata kadar hemen her konuda Cezayir halkını derinden etkilemişlerdir. Türk yemeklerinden dolma, turşu, tatlılardan börek, kadayıf, baklava, şerbet ve daha onlarca çeşit Türk yemeği, Cezayir mutfağının vazgeçilmezleri arasındadır. Kazan, hurdacı, zerde, kurabiye, kemençe, zurna, topçu, cerrah, baş cerrah gibi 700’e yakın Türkçe kelime, günümüzde aynen kullanılmaktadır.
Cezayir Türkleri’nin çocuklarına isim vermekte de çok hassas davrandığını belirten Prof. Dr. Kamal el Korso “Cezayir’de Kemal adına fazlaca rastlamazsınız. Cezayir halkı Mustafa Kemal’in modernleşme çabalarını yakından takip etmiş ve büyük bir hayranlık beslemiştir. Bu nedenle, Cezayir’deki bir kuşak içinde “Kemal” adına çok sık rastlanır” deyince, dinleyicilerden büyük bir alkış aldı.Prof. Dr. Kamal el Korso’nun konuşmasındaki en ilginç noktalardan biri de Osmanlı yönetimindeki Cezayir’de, 1789 Fransız Devrimi’den önce, Cezayir Dayıları seçimle göreve geliyorlardı. Bu, Batılı manada bir “Cumhuriyet” idaresine çok benzeyen bir yönetim şekli idi. Cezayir halkı, kendi isteği ile Türk idaresini kabul ettiği için Cezayir, Osmanlı döneminde her zaman “yarı bağımsız” olarak kaldı.
Prof. Dr. Kamal el Korso konuşmasının devamında Cezayir’deki Türk mimari eserlerinden ve günümüzde de kullanılan Türk kıyafetlerinden örnekler verdi.
Cezayir 2 Üniversitesi Doğu ve Slav Dilleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Chakip Benafri ise yaptığı konuşmada Cezayir’deki Türk arşivlerine, Cezayir’deki korsanlık faaliyetlerine ve korsanlık faaliyetlerinin Batı devletlerinin terminolojilerinde nasıl adlandırıldığına dikkati çekti. Prof. Dr. Chakip Benafri “Cezayir’e gelen Türk askerleri saçı, kaşı, bedeni durumu, boyu, belirgin fiziksel özellikleri, köyü ve sancağı gibi detaylarla kayda geçirilmiştir. Cezayir’e gelen Türk askerleri tamamen “gönüllü”ler arasından seçilmiştir. Osmanlı Türkleri döneminden kalan ve uzunluğu 14 Km’ye varan arşiv, araştırmacıları beklemektedir.
Konuşmasında “Cezayir’in bir dönem Osmanlı tarafından yeteri kadar kontrol edilemediğini ve bu nedenle Cezayir’in bir bölümünün “haydut”, bir bölümünün de “korsan” merkezi olduğunu” kaydeden Benafri; “Günümüzde olduğu gibi, o dönemde de “korsan”ların sadece düşmanlarına karşı savaştığını; “haydut”ların ise herkesle savaştığını; bu ayırımın iyi kavranması gerektiğini; Cezayir’deki esirler arasında İspanyolların ünlü yazarı Servantes başta olmak üzere pek çok kişi olduğunu ve bunların bedellerini ödedikleri zaman hürriyetlerine kavuştuklarını” belirtti.Türkler, hiçbir zaman Batılı devletler gibi “Zorlama” yapmamışlardır. Örneğin, Güney Amerika’ya giden İspanyollar, her ülkede İspanyolca öğrenmeyi mecbur hale getirdiler ve yerli halkın dilini, ona bağlı olarak kültürünü yok ettiler. Bu gün Güney Amerika’da, Brezilya dışında her ülkede insanlar İspanyolca konuşuyor. Günümüzde Cezayir’de Türkçe bilenlerin sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Bunun sebebi, Osmanlı Türklerinin sömürgecilik ruhu taşımamış olmalarıdır” dedi.
Prof. Dr. Chakip Benafri, Batılı kaynaklarda Cezayir’e götürülen herkesin “köle” olarak adlandırıldığını, oysa Cezayir’e getirilen çoğu kişinin “tutsak” olduğunu belirtti. “Tutsak” ile “köle” arasındaki farkın, batılı aydınlar tarafından ısrarla görmezden gelindiğini belirten Prof. Dr. Chakip Benafri, Danimarka’da çekilen “Beyaz Köle: Müslüman Beyefendiler” adlı belgesel filmi örnek olarak gösterdi.
Dr. Chakip Benafri, “Cezayir’e gelen ve “mühtedi(din değiştiren)” olan Batılılar, İzlanda’ya, Baltimore’ya, İrlanda ve İngiltere gibi ülke ve bölgelere giderek, buralardan tutsak almışlardır. Bu saldırıları yapanlar, Batılı kaynaklarda hep “Türkler” olarak geçer. Oysa bu saldırıları yapanların hemen tamamı Batılı mühtedilerdir. Hatta, bunlardan bazılarının gerçekten din değiştirmedikleri, din değiştirmiş gibi göründükleri de bilinmektedir.
Cezayir’de pek çok tarihçi, tarih araştırmalarını Fransız ve İspanyol kaynakları üzerinden yapıyor. Böyle olunca da, olayları Fransız veya İspanyol gözünden değerlendiriyor. Biz, millȋ tarihimizi millȋ gözle değerlendirmeliyiz” dedi.
Toplantı sonunda Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Genel Başkanı Közhan Yazgan tarafından Prof. Dr. Chakip Benafri ve Prof. Dr. Kamal el Korso’ya teşekkür plaketleri takdim edildi. Vakfın 700’e yaklaşan ilmi yayınları Cezayirli ilim adamlarına tanıtıldı. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın Türkiye dışındaki üniversitelerdeki bölümleri, Türkiye dışındaki liseleri ve diğer faaliyetleri hakkında bilgiler verildikten sonra “işbirliği” konuları görüşüldü.
Kategori: Süleymaniye Kürsümüz