BİLİMİN IŞIĞINDA ATATÜRK
Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsü 2023-2024 dönemi etkinliklerimize, 4 Kasım 2023 Cumartesi günü 14.00’te, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Konferans Salonunda, Dünya Türkleri Bilim ve Teknoloji Akademisi’yle birlikte düzenlediğimiz, Emekli Büyükelçi Prof. Dr. Uluç Özülker ile tarihçi yazar ve genetik-etnolog Fethiye Sarper Erdemgil’in verdikleri, “Bilimin Işığında Atatürk” başlıklı konferansımızla devam ettik.
İlk olarak söz alan Prof. Dr. Uluç Özülker, büyükelçilik birikimi ve deneyimiyle yakından izlediği ve tanıklıkları olan ABD başta olmak üzere Batı’nın emperyalist politikaları konusunda anektodlarla değerlendirmelerde bulundu. Somali, Sudan, Libya, Suriye, Irak, Lübnan ve İran’ı parçalayıp yok etmeyi hedefine koyan ABD’nin bunda adım adım ilerlediğini belirten Özülker, sözlerinin devamında “Amerikan politikasında Türkiye’nin yeri Kürt politikasıyla dolayısıyladır. Burada İran-PEJAK’la, Türkiye, Suriye ve Irak’taki Kürtlerin birleşiminden oluşacak tek bir harita çıkarmak gibi bir dertleri vardır. Bu haritayı çıkarırken de esas itibarıyla 1917 yılında Sykes-Picot adlı İngiliz ve Fransız iki murahhasın çizmiş olduğu harita esas alınmıştır. Bu haritanın, ne yazık ki kendileri yönünden bir eksiği var; Ermenistan’la Kürdistan olarak adlandırdıkları bölge, İngilizlerin kendi tabirleriyle üst üste biniyor. Bunun bir kısmında karar vermeleri lazım; hangisi, Ermenistan mı Kürdistan mı diye. Aksi takdirde birbirlerine düşecekler. Böyle bir yanlışı da var bu işin. Bu San Remo Antlaşmasıyla hayat bulmuştur, San Remo Antlaşması, haddizatında Sevr’dir. Sevr’i de çöpe atan Atatürk’ümüzdür. Çöpe attık biz bunu. Peki bu çöpe atmanın bir anlamı var mı? Çok önemli bir anlamı var; 30 Ağustos’ta yerle bir edip 9 Eylül’de İzmir’de Yunan’ı denize döktüğümüz gün, biz Yunan’ı yerle bir etmedik; biz, tarihte ilk defa ve herhalde o tarihten sonra son defa olması gerekir, başka örneği yoktur, Savaş galiplerini tümünü pes ettirip diz çöktürdük. Bizim Lozan Antlaşmamız, Yunanistan’la değildir. Savaş galiplerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız hür yapısını kabullenmeleri demektir.” diyerek Atatürk’ün dünden bugüne Batı emperyalizminin karşısındaki en büyük engellerden biri olmasına dikkat çekti.
Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki, son derece vahim göstergeler içeren nüfusumuz, ekonomimiz ve hizmetler altyapımızı rakamsal verilerle otaya koyan Özülker, Türk dehası Atatürk’ün bütün bu koşullar altında, imkansızı başarmak, yoktan var etmek mecburiyetinde olduğunu ve bunu da başardığını söyledi. Özülker, Türkiye, ilk on beş yılında bütün bu kötü tabloları dünyayla yarışarak öyle güzel noktalara getirdi ki, Atatürk sonsuzluğa yürüdüğünde, başta Lozan başarımız hazma-edemeyerek, “Nasıl olsa böylesine güç şartlardaki Türkler, yarın kapımıza para dilenmeye gelecekler, biz de o zaman gereğini yapacağız.” diyen İngilizler başta olmak üzere bütün diz çöktürdükleri cenazesini arkasında, askeri tören kıtalarıyla yürüdüler diyerek, Atatürk’ün Türk milleti için önemini vurguladı.
Atatürk’ün bugün, her zamankinden daha büyük sağlamlıkla yaşamaya devam ettiğini belirten Özülker, bu yaşamanın baştan aşağı, onun bir ölümcül varlık olduğunu unutmadan, yerine getirmemiz gereken ilkeleriyle dolu olduğunu; şöyle bir açıp da Atatürk acaba bu konuda ne yapmıştı diye baktığımızda, mutlaka orada bugünün çözümünü de bulacağımızı söyledi.
Atatürk, millî zaruret olmadıkça savaşı bir cinayet olarak görür, barışçıdır çağdaştır, millî iktisat yolundadır, kültürü, millî Türk kültürü olarak anlar ve bu yönde çalışmalar yapar, dış politikada ihtiyatı çok ön plana çıkarır, Türklük onuruna sonuna kadar sahip çıkar diye birçok özelliğini de sıralayıp değerlendiren Özülker, onun 1933 yılındaki Sovyetler Birliği’nin dağılacağını ve Sovyet egemenliğindeki Türklere dair isabetli kehanetine de dikkat çekerek o, ileri görüşlü insanın kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne sonsuza kadar sahip çıkıp gösterdiği hedeflere yılmadan yürümemiz gerektiğini vurgulayarak sözlerini tamamladı.
İkinci konuşmacımız Fethiye Sarper Erdemgil, çağdaş dünyada bilimsiz ilerlenemeyeceğini, kendi alanı olan genetik bilimin de gittikçe daha büyük önem taşıdığını, bu bağlamda söyleyeceklerinin kesinlikle ırkçılık olarak değerlendirilmemesi gerektiğinin altını çizerek sözlerine başladı.
“Atatürk ırkçı değildi, genetik bilim alanında uzman olan biri olarak diyorum ki, bilimsel olarak ırk diye bir şey yoktur, bu koskoca bir yalandır. Etnik gruplarımız var, bunlar zaman içinde belirli yerlere dağıldı ve gezegenimize egemen oldular. Atatürk’ün hedef gösterdiği bilim yolunun üzerinde neden bu kadar duruyoruz? Çünkü bilim yolunda yürümezseniz bilime hakim olanlara boyun eğersiniz. Bu hiçbir zaman olmamalı. Biz bilim yolunda sadece kendimizi savunmak için değil, bir gelecek stratejisi olarak Türk Dünyası’ndaki kardeşlerimizi bir araya getirmek için olmalıyız. Çünkü bunu siz yapmazsanız 100 yıl sonra her biri bir tarafa dağılır gider.” diyen Erdemgil, bilimin gücüne dikkat çekti.
Konuşmasının ilerleyen bölümlerinde genetik çerçevesinde Türk DNA’sının tarihi ve coğrafi izdüşümleri üzerinde dünya çapında somut örneklerle değerlendirmeler yapan Erdemgil, Türk DNA’sının yönetici bir özelliğe sahip olduğunu, Türklüğümüzün gizemini, bütün dünyayı Türk saymak gibi bir hayal peşinde koşarak değil, bu gizemi harekete geçirerek aramamız gerektiğini söyleyerek, bunun da boş laflarla vakit geçirmekle değil Atatürk’ün gösterdiği bilim yolunda son hızla yürümekle gerçekleşeceğini vurgulayarak ve bu konuda Türk gençlerini göreve çağırarak konuşmasını bitirdi.
Kategori: Genel, Süleymaniye Kürsümüz