TÜRKİYE DEPREMLERİ VE İSTANBUL

02 Şubat 2020

Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsümüzde, 1 Şubat 2020 Cumartesi günü 14.00’te, İTÜ öğretim üyelerinden, tanınmış jeofizikçi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, “Türkiye Depremleri ve İstanbul ” başlıklı bir konuşma yaptı.

Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, sözlerine, depremin diğer bütün doğal olaylar gibi hayatımızın bir gerçeği olduğunu ve görevinin, yeri biçimlemek; yani dağları, ovaları, sulak alanları, ormanları, maden yataklarını ve benzeri doğamızı düzenlemek, ortaya çıkarmak olduğunu belirterek başladı.

Ercan, depremin oluşması üç büyük veri ortaya çıkarır; bunlar sarsıntı, ısı ve ışıktır. Biz bunların daha çok sarsıntı yönü ve sonuçlarıyla ilgilendik. Oysa, deprem odağının ortaya çıkardığı ısı onlarca ton atom bombası gücünde güre/enerji vardır. Biz bundan elektrik üretecek bir tasarıyı zamanın Enerji ve doğal kaynaklar bakanı Hilmi Güler’le paylaştık. Bir hayli yol alındı. Fakat Amerikalılar ve Japonlar bu hususta çalışma yaptılar mı biçiminde yaklaşımıyla, sanki Türk’ün aklı bilimsel çalışmaya yetmeyecekmiş gibi, bu tasarı yok sayıldı diyerek, Tanzimat kafasına yani “biz yapamayız başkası yapar, onlardan alalım.” anlayışına dönüldüğünü söyledi.

Bugün siz ne istiyorsanız onu anlatacağım.” diyerek, dinleyicilerinden öğrenmeyi çok istedikleri özel soruları alarak konuşmasına bir yol çizen Ercan, öncelikle yansıda gösterdiği Türkiye odaklı bir haritada, ülkemizin yerkabuğu kırıklarına ilgimizi çekerek, bunların oluşum ve eylemlerini açıkladı. Bu kırıkların yeryüzü oluşumunun, milyonlar, binlerce yıllık bir sonucu olduğunu belirten Ercan, ana çizgileriyle şunu söyledi:

Güneş’ten koparak uzayda bugünkü yörüngesine oturan Dünya’nın /yeryuvarının üstündeki kabuğun milyarlarca yıllık soğumayla çok ince bir şekilde oluştuğunu, bunun altındaki bulamaç/mağmanın yüksek bir ısıyla devindiğini, bu devinmenin, üstünde yüzen kabuğa bir güç uyguladığını, büyük parçalar biçiminde yüzen kabuğun oluşturduğu kıtaların milyonlarca yıllık bir yer değiştirme eylemi içinde olduğunu, bu süreçte yeni oluşumlar ortaya çıktığını söyledi. Bu bağlamda Kızıldeniz kırığından yukarı yürüyen yer bulamacının, orada yeni bir kıta/parça oluşturduğunu, Arap yarımadası ve Afrika arasındaki bu oluşumun, Arap Yarımadası, İran kabuklarına basıncının Anadolu’ya yönelip yerbilimsel süreçte bir ucu Tekirdağ açıklarına kadar uzanan Kuzey Anadolu Kırığı ve  bir ucu Ölü Deniz’den geçip giden Doğu-Güney Doğu Anadolu kırıklarını oluşturduğunu söyledi. Afrika kıtasına yansıyan baskının ise yukarı doğru bir etkiyle Akdeniz ve Ege Denizi’den Batı Anadolu’ya yansıyarak bu bölgedeki kırıkları oluşturduğunu belirten Ercan, doğal olarak bu devinimlerin, Türkiye’yi binyıllar boyu deprem gerçeğiyle karşı karşıya bıraktığını söyledi.

Ercan, bu arada bugün türlü su yollarıyla birbirine bitişik olan Akdeniz, Ege Denizi, Marmara Denize ve Karadeniz’in yeryuvarının yaşadığı buzul çağları sürecinde, okyanusken göllere ve 10.000-8500 yıl önce buzulların erimesiyle, Cebelitarık, Çanakkale ve İstanbul boğazlarının oluşmasıyla nasıl günümüzdeki gerçeğe ulaştığının ilginç veriler içeren bir öyküsünü sundu.

Son asırlarda Türkiye’de oluşan depremlerin tarihi ve yerbilim açısından bir özetini ve değerlendirmesini de yapan Ercan, bilimsel araştırma ve verilere göre öngördüğü büyük ölçekli depremlerin bir dizimini yansıtarak, bunların kimisinin olduğunu kimilerinin de olmasının beklendiğini söyledi. Ercan, yerbilimciler/deprembilimciler, var olan kırıklara ve bunların devinimlerine göre depremin nerelerde olacağını belirlerler, ama bunun ne zaman olacağını kesin belirlemeleri bugün olası değildir, dedi. 

İstanbul’un etkileneceği depremleri de yansıya verdiği kırık haritaları üzerinden ayrıntılı verilerle değerlendiren Ercan, önümüzdeki süreçte İstanbul’u etkileyecek iki deprem üzerinde durdu. Bunların birisi Avcılar’ın tam karşısında, 

6,4-6,7 aralığında bir etki oluşturacağını öngördüklerini ve hazırlıklı bir kentte büyük yıkım etkisi olmayacağını söyleyebilecekleri deprem; ikincisi bunun yüz km batısında Silivri – Marmara Ereğlisi açıklarında 7,4 gücünde ve öngördükleri ve Tekirdağ’da çok etkili olacağını düşündükleri deprem olduğunu söyledi.

Sonuç olarak, yakınında veya biraz uzağında da olsa Türkiye gibi bir deprem ülkesinin önemli yeryüzü kırıklarının yanı başında olan İstanbul’un, bir deprem gerçeğiyle karşı karşıya olduğunu belirten Ercan, bundan korkmanın akılcı olmadığını, bilimin ışığında alınacak önlemlerle bunun kötü etkisinin en aza indirilebileceğini; önemli olanın,  Devleti yönetenlerin ve yerel yöneticilerin bilim adamlarının ortaya sunduğu veriler ışığında, yapısal ve çevresel donanımı uygulamaları yerine getirmeleri olduğunu vurgulayarak konuşmasını bitirdi.

Ercan, konuşmasının sonrasında dinleyicileriyle anı fotoğrafı çektirip, söyleşip, kitaplarını imzaladı.

Etiket:

Kategori: Genel, Süleymaniye Kürsümüz

Comments are closed.