Türk Gençliği ve Milli Meseleler
2018-2019 dönemi Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsü Konuşmalarımızı, 18 Mayıs 2019 Cumartesi günü saat 14:00’te, Vakfımız Gençlik Kolları’nın Milli Mücadelemizin 100. Yılı çerçevesinde bağlamında düzenlediği “Türk Gençliği ve Milli Meseleler” başlıklı konferansımızla bitirdik.
TDAV Gençlik Kolları Başkanı Funda Kılınçarslan’ın sunuş konuşması ve TDAV Eğitim ve Kültür Müdürü Metin Köse’nin açılış konuşmasından sonra program konuşmalarına geçildi.
İlk sırada söz alan Marmara Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün Kırgızistanlı Yüksek Lisans öğrencisi Nagima Shukurbekova, “Orta Asya Ülkelerinde Uygur Sorununun Algılanışı” başlıklı konuşmasında şu hususlara yer verdi:
“Bugün dünyada Müslüman azınlıklarının zülüm ve işkenceye uğradığı bölgelerden biri Doğu Türkistan’dır. Doğu Türkistan’daki mevcut durum, çoğunluğu Uygur olmak üzere, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar gibi bir sürü Türk ve Müslüman halklarına uygulanmakta olan işkence, katliam ve özellikle bu bölgedeki milyonlarca masum insanların kitleler halinde eğitim kampları dedikleri toplama kamplarına gönderilerek endoktrinasyon, yani beyin yıkama işlemlerine maruz bırakılmaları son iki yılda dünya basımında yoğun bir şekilde konuşulmaya başladı. Fakat Çin’in Doğu Türkistan’a yönelik uyguladığı sistematik asimilasyon ve soykırım politikası uzun zamandır süregelmektedir. Hatta bu asimilasyon girişiminin kökenleri Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğu tarihe dayanmaktadır.
Sovyet Birliği’nin çöküşü ile beş Orta Asya devletinin; Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan bağımsızlıklarını kazanmaları; Uygur ayrılıkçılığının gelişmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Ortak sınırlara sahip bu komşu devletlerin halklarıyla paylaşan tarihi, kültürel ve dini bağlar, Uygurlara, onlardan destek almaları için umut vermiştir.
Böyle olacağına, Orta Asya ülkelerinin hükümetlerinin, Uygurları büyük düş kırıklığına uğratarak Doğu Türkistan’da kardeşlerine yardım etmek yerine Çin hükümetini desteklediği ortaya çıktı. Bunun temel nedeni de yeni kurulan ülkelerin ekonomik, siyasi, güvenlik alanlarında çok zayıf olması ve güçlü komşusu olan Çin’den destek alma isteğidir. Çin de bundan faydalanarak ve bu ülkelerin Uygurlara karşı empatisini, olası desteklerini kesmek için iki taraflı ve çok taraflı ilişkileri geliştirmeye başladı. Bu esnada 1996’da Şangay beşlisi ve 2001’de ŞİÖ kuruldu. Bölgede istikrar ve güvenliği, ekonomik gelişimlerin aksatılmaması için bu teşkilatın üyeleri, Çin’in öne sürdüğü ve ‘Üç bela’ olarak adlandırdığı terörizm, separatizm ve dini radikailizme karşı mücadele etmeye anlaştılar. Çin, Orta Asya devletlerinin liderlerinden, her türlü ulusal ayrılıkçılığa karşı olduklarına dair güvence aldı ve liderler hiçbir örgüt ve güçlerin ayrılıkçı faaliyetlerinin kendi topraklarında yapılmasına izin vermeyeceklerine dair söz vermiş oldular.
İkinci Sırada söz alan İstanbul Kültür Üniversitesi’nin Kazakistanlı öğrencisi Aydın Abiş, “ Nursultan Nazarbey’in İstifası ve Erken Seçimler” başlıklı sunumunda özet olarak şunları söyledi:
“Nursultan Nazarbayev’in 19 Mart 2019 günü saat 19.00’da tüm kanallardan canlı yayında Cumhurbaşkan olarak yaptığı son konuşmada istifa ettiğini açıklamıştır. Kazakistan’ın bağımsızlığını ilan ettiği 1991 yılından sonra, 15 milyonluk nüfusa, zayıf bir ekonomiye ve büyük, zengin bir toprağa sahip olan genç ülkeyi yönetmek, bir taraftan toprağına göz diken Rusya ve diğer taraftan yeraltı zenginliklerini isteyen Çin’in ortasındayken en gelişmiş 50 ülke sıralamasına girmek, uluslararası arenada saygı kazanmak zor iştir. Bu yüzden Nursultan Nazarbeyev’in gerçekten başarılı devlet başkanı ve siyasetçi olduğunu söylemek yerinde olur.
Nursultan Nazarbayev, 19 Mart günü istifa ettiğini ve 2020 yılındaki seçimlere kadar devlet başkanı görevini Kasım-Comart Tokayev’a devrettiğini açıklamıştır. Tokayev’in cumhurbaşkan olduktan sonra yaptığı ilk iş, başkent Astana’nın adını Nursultan olarak değiştirmek olmuştur. Normalde seçimlerin 2020’de yapılması beklenirken göreve yeni gelen Kasım-Comart Tokayev tarafından 9 Haziran 2019’da erken seçim yapılması kararı alınmıştır.
30 yıllık devlet yönetme sürecinde Nursultan Nazarbayev’in girişimiyle ülkede birçok uluslararası etkinlikler yapılmış ve önemli stratejik kararlar verilmiştir.” Kazakistan, güçlü kurucu önderi Nazarbayev’in baskın şahsiyeti ve akılcı yönlendirmeleriyle Türk Dünyası ve çağdaş dünyadaki yoluna emin adımlarla devam edecektir.”
Son olarak söz alan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğrencisi Muhammed Emre Yavuz, “Milli Mücadele’den Günümüze Misak-ı Milli” başlıklı konuşmasında şunları söyledi:
“Yüz yıl önce Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarının 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmalarıyla başlayan Milli Mücadele, tam bağımsızlık ve de millet iradesinin tesisi ile sonuçlanmıştır. Milli Mücadele’nin 100. yılı vesilesi ile tam bağımsızlık ve millet egemenliğine giden yolda hayati öneme sahip bir kilometre taşı olarak Misak-ı Milli’nin ne denli bir öneme sahip olduğunu bu gün bir kez daha muhasebe etmek gereklidir.
Hatırlanacağı üzere, Milli Yemin anlamına gelen Misak-ı Milli 28 Ocak 1920 yılında Osmanlı Mebusan Meclisi’nin gizli bir oturumunda kabul edilmiş ve 17 Şubat 1920’de ilan edilmiştir. Misak-ı Milli’nin ilanının akabinde, 16 Mart’ta İstanbul işgal edilmiş ve 11 Nisan’da ise işgal güçlerinin baskısı üzerine Meclis-i Mebusan resmen kapatılmıştır. Alınan kararların içeriğine bakıldığında işgal güçlerini bu denli bir tepkiye iten sebepler açıkça anlaşılırdır. Söz konusu karalarda güney sınırlarının Hatay’dan başlayarak Musul, Kerkük ve Süleymaniye’yi ihtiva ettiği, Batı Trakya sorununun süratle çözüme kavuşturulması, Elviye-i Selase’de gerekirse tekrar halk oylamasına gidilebileceği, Türk Milleti’nin ekonomik bağımsızlığına kasteden kapitülasyonların asla kabul edilemeyeceği, Marmara ve İstanbul’un bir an önce güvenliğinin sağlanması gerektiği ve de ülke içerisindeki azınlıklara ancak ve ancak diğer ülkelerde yaşayan Türklere verilen haklar kadar haklar verileceği deklare edilmiştir. Bu bağlamda tüm bu maddeler Türk ulusunun temelini tam bağımsızlık fikrinden alan mücadelesinin bir nevi manifestosu niteliğindedir. Ayrıca Misak-ı Milli kararları maddi anlamda işgale ve de haksızlığa her anlamda bir karşı duruş olduğu kadar psikolojik bağlamda da Türk ulusu ve de yetiştirdiği, vatansever askeri ve devlet adamı kadrolarının da bu husustaki azim ve kararlılığının açık ve net bir göstergesidir. Misak-ı Milli tam bağımsızlık fikri üzerine inşa edilmiş, yenilgiye ve ilhaka kat-i suretle bir karşı çıkıştır.
Tam bağımsızlık ve Milliği Egemenliğe uzanan Milli Mücadele’nin 100. yılına girmekteyiz. Milletimizin tam yüzyıl önce yaşadığı zorlu süreçlerde dahi yüksek Türk karakterinin bir göstergesi olarak, bağımsızlığına kast edecek hiçbir fiili durumu şartlar ne olursa olsun kabul etmeyeceğinin bir göstergesi olan Misak-ı Milli bu gün bizler için geçmişten geleceğe uzanan politik bir yol haritası niteliğindedir. Milli hafızamız tarihindeki bu zorlu süreçleri hiçbir zaman unutmayacağı gibi milli hedeflere ulaşma noktasında da bu tecrübelerinden güç alacaktır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; ‘Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça o millete hakim olmanın imkanı yoktur.”
Konferans sonunda TDAV Gençlik Kolları Başkanı Funda Kılınçarlan, konuşmacılara katılım belgelerini takdim ederken, TDAV Gençlik Kolları’nın Genç Akademi porogramını bitirenler de sertifikalarını Vakfımız Yönetim Kurulu Üyesi Karahan Yazgan’ın elinden aldılar.
Kategori: Genel, Süleymaniye Kürsümüz