28. YILINDA İNSANLIK SUÇU HOCALI SOYKIRIMI
Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsümüzde, 22 Şubat 2020 Cumartesi günü 14.00’te, “28. Yılında İnsanlık Suçu Hocalı Soykırımı ” başlıklı bir konferans gerçekleştirdik. Azerbaycanlı askerî güvenlik uzmanı Emin Hasanlı, Azerbaycan Millî Kahramanı, Karabağ gazisi Em. Yarbay Vahid Guliyev ile Azerbaycanlı gazeteci-yazar Seyfeddin Hüseynli’nin konuşmacı oldukları konferansımız, nitelikli bir katımla gerçekleşti.
Konferansta ilk sözü alan ve Azerbaycan’ın son iki yüzyıldaki İstiklal mücadelesini özetleyen Emin Hasanlı, öncelikle 19. yüzyılın başındaki Rus işgalinden başlayarak, 1918 Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin kurulması, Sovyet Dönemi süreci gibi dönemlerini kısaca ele alıp, bu süreçle eşzamanlı olarak Ermenilerin, kendi vatanları olmayan Erivan ve Karabağ bölgelerine nasıl yerleştikleri ve devlet olduklarını ortaya koydu. Hasanlı, Ermenilerin, Türk’ün merhametiyle yerleştikleri bu topraklarda hiç de rahat durmadıklarını, maalesef, Rusya ve İran başta olmak üzere diğer emperyalist ülkelerin desteğiyle, fırsat buldukları her dönemde, Türklere karşı büyük zulümler gerçekleştirdiklerini söyledi. Ermenilerin, Sovyetlerin dağılma süreci sonrasındaki geçiş döneminde Karabağ-Hocalı’da, daha sonra Ermenistan devlet başkanı olan Koçeryan Serkisyan celladının öncülüğünde, Sovyet-Rus 366. Motorize Alayı’nın desteğini de alarak hür dünyanın gözü önünde büyük bir soykırım gerçekleştirdiklerini belirten Hasanlı, bu soykırımın, Türkiye vasıtasıyla dile getirilmeyip dünyaya duyurulmaması halinde, çok daha vahim sonuçların ortaya çıkabilecekti, dedi. Hasanlı, Ermenilerin 1915 yılında olmayan bir soykırım yalanını tüm dünyada yayarken ve kendine taraftar bulurken, bizim daha dün apaçık bir şekilde Hocalı’da gerçekleştiren Soykırımı unutturmayıp, bugünkünden çok daha etkili bir şekilde tüm dünyaya duyurmamız ve sorumlularını uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi’nde yargılatmamız için her türlü çabayı göstermemiz gerektiğini söyledi. Hasanlı, gerek yirminci yüzyılın başında gerekse sonunda Azerbaycan ile Türkiye’nin karşılaştığı zorluklarda Türk milletinin birer parçası olmanın bilinciyle birbirinin yanında olduklarını, bundan sonra da dost düşmanın kim olduğunun şuuruyla çalışıp gayret edip çağdaş bir donanımla düşmanlarına aman vermeyeceklerine inancı ve dileğiyle sözlerini bitirdi.
İkinci sırada söz alan Azerbaycan’ın millî kahramanı, Karabağ gazisi Em. Yb. Vahid Guliyev, savaşa katılması ve tanıklıklarıyla ilgili özet olarak şunları söyledi. Ben Karabağ Savaşı sırasında bir elektronik fabrikasında mühendistim. Bir Ağdamlı olmanın da verdiği bir istekle vatan savunmasına gönüllü olarak orduya başvurdum ve yedek subay olarak savaşa dahil oldum. Bize üniversitelerde askerî eğitim verdiler, çünkü Azerbaycan ordusunda yeterince teknik donanımlı subay yoktu; Sovyet döneminde Türkleri teknoloji çalışmaları ve stratejik alanlardan uzak tuttular. Ben, tank ve tanksavar eğitimi aldım ve cepheye vardığımda bu alandaki donanımın neredeyse çalışmadığını gördüm. Biz eğitmekle sorumlu Rus subayı, bizi adeta eğitimden uzak tutuyordu. Çalışmayan tank ve tanksavarları incelediğimde, güya bir denetimle bunların hepsini elektronik beyinlerini ve kullanım kitapçıklarının alındığını gördüm. Tesadüfen elimize geçen bir beyini, elektronik fabrikamızda çoğaltarak, tanklarımızı ve tanksavarlarımızı çalıştırdık. Sonra bizzat Ağdam’a giderek cepheye katıldım. Orada ve daha sonra bulunduğum Laçin Koridoru görevimde onlarca düşman tank ve zırhlı aracını imha ettim. Hocalı’dan gelen subay arkadaşlarımın anlattıklarını dinleyince olayın vahametini bir kere daha derinden hissettim. Bırakın maruz kalan, tanık olanı, dinleyeni bile delirtecek işkence ve soykırım yapılmıştı…
Sonuç olarak, Ermeniler, bu kadar zulüm, katliam ve soykırımı tek başlarına yapmadılar, bunu bizzat kendim vurduğum tankların içinden çıkan askerlerin, Rus, Zenci ve Arap Ermenisi olduklarına tanık olarak gördüm, bunu tarafsız Rus gazeteci, araştırmacılar da defalarca belirttiler diyen Guliyev, o günkü Karabağ ve diğer yerlerdeki işgalin de, işgalin son bulmamasının arkasında da büyük ölçüde Rusların olduğunun unutulmaması gerektiğinin vurgulayarak sözlerini tamamladı.
Oturum başkanlığını da yapan son konuşmacımız Seyfeddin Hüseynli, Ermenilerin iddia ettiğinin tam tersine “Hocalı neden bir soykırımdır?” bunu açıklığa kavuşturmamız gerekir, diyerek sözlerine başladı. Savunmasız erkek, kadın, çocuk kim olursa olsun, bir insan veya binlerce insan fark etmez, millî kimliğinden dolayı vahşice öldürülüyorsa, bunun adının “soykırım” olduğunu belirten Hüseynli, işte Hocalı’da yapılan bu tanıma fazlasıyla uyduğu için bir “soykırım”dır dedi. Ermenilerin, kendimizi Sovyet sisteminin ortaya koyduğu ifade şekilleriyle başka adlandırsak da, bizi Türk olduğumuz için soykırıma uğrattıklarını kayıtlara geçirdiklerini belirten Hüseynli, bu gerçeğin hiçbir zaman unutulmamasının çok önem arz ettiğini söyledi.
Türk milletinin, Göktürk Yazıtları’nda da belirtildiği gibi, geçmişi unutmak gibi bir zaafının olduğunu, bu sebeple tarih boyunca büyük acılar çektiğini, Hocalı Soykırımı’nın da bunun sonuçlarından biri olduğunu belirten Hüseynli, bu sebeple Hocalı Soykırımı’nın Azerbaycan’da şairler, yazarlar ve diğer sanatçılar tarafından etkili bir şekilde işlendiğini ve dünya kamuoyuna da iletildiğini, böylece dünyanın bu acı gerçeği daha iyi algıladığını söyledi. Hüseynli, bu yöndeki faaliyetlerin, sadece Azerbaycan’da değil Türk Dünyası’nın her yerinde gün görmesinin önemine değinerek, bu bağlamda Hocalı Soykırımı’nı yakından hissetmek için, Ceyhun Memmedov’un “Feryat” filminin mutlaka izlenmesini istedi.
Sorunsuz bir arada yaşadığımız Ermenilerin, 1988’den başlayarak, birden nasıl soğuklaşıp düşman kesildiklerine bizzat tanık olduklarını; bu sebeple kimliğin çok önemli olduğunu, bizim hiçbir millete karşı topyekun bir karalama içerisinde olamadığımızı, ama kimliğine karşı dost düşman unsurların yeni kuşaklar tarafından unutulmaması gerektiğine vurgu yapan Hüseynli, sözlerini bu hususa dikkat çeken Ziya Gökalp’in “Durma Vur” adlı şiiriyle tamamladı.
Dinleyicilerin katkıları ve sorularıyla genişleyen konferansın ardından konuk konuşmacılarımız, Vakıf Genel Başkanımız Közhan Yazgan’a, Genel Müdürümüz Saadet Yıldırım’a ve Eğitim Kültür Müdürümüz Metin Köse’ye konferans anısına plaket takdim ettiler. Genel Başkanımız Közhan Yazgan da, konuşmacılarımızın herbirine Türk’ün bağımsızlık simgesi olan Bozkurt heykeli takdim etti.
Kategori: Genel, Süleymaniye Kürsümüz