Osmanlıda Mülkiyet ve Tasarruf

07 Mayıs 2014

Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsümüzde 10 Mayıs 2014 Cumartesi günü, Dr. Ahmet İnan 31. Vakıf Haftası bağlamında, “Osmanlı’da Mülkiyet ve Tasarruf” başlıklı bir konuşma yaptı.

Osmanlı Dönemi vakıflarıyla ilgili binlerce belgeyi asılları üzerinden incelemiş olan Ahmet İnan “Osmanlı’da mülk padişahın değildir; mülk Allah’ındır, Padişah bunu istediği gibi tasarruf edemez.” cümleleriyle başladığı konferansında özetle şunları söyledi:

Osmanlı, Allah’ın olan mülkü, tüyü bitmemiş yetimin ve gelecek nesillerin hakkı olduğu inancıyla oluşturduğu bir sistem çerçevesinde tasarruf etmiştir.

Vakıf, mülkiyeti Allah’a ait olup da, istifadesi insanlara sunulmuş maldır. Osmanlı’da Vakıf kurumunun çok önemli bir yeri vardır. Sahih ve gayri sahih olarak ifade edilen vakıfların, gayri sahihi, gerçekte vakıf olmayıp hazinenin malıdır. Vakıflar, bütün yönetici ve ilgililerin bizzat hazır oldukları hâkim huzurunda, çok sağlam esaslar üzerine kurulur.

Osmanlı maliyesinde, devlet başkanları devletin maaşlı memurudur, en yüksek maaşı valide sultanlar alır, memur maaşları yüksektir, maaşlar hazine malı kiralarından ödenir. Devlet, maaşları kira gelirlerinden ödeyemediği zamanlarda, hazine malı satarak ödemiştir. Allah’ın malını tasarrufuna alan birçok memur, bu tasarrufu kurdukları vakıflar vasıtasıyla kullanmış ve bunlar üzerinden halka hizmet götürmüşlerdir.

1854’de Osmanlı’ya borç vermeyi teklif eden İngilizlerin, buna karşılık; yabancılara mülk satışına izin verilmesi, İstanbul limanları dışında da serbest ticaret yapma hakkı elde edilmesi ve vakıfların ortadan kaldırılması tekliflerini öne sürmeleri manidardır. Tabii ki Osmanlı Devleti bu teklifi, vakıf müessesinin önemine binaen kabul etmemiştir.

Osmanlı, araziyi; mülk arazileri, vakıf arazileri, metruk araziler, hazine araziler, hiçbir gelir elde edilmeyen araziler olarak beşe ayırmıştır. Bu arazilerin işletmeye müsait olanları, vakıflar aracılığıyla veya başka şekillerde değerlendirilir. Araziyi kiralayarak değerlendiren Müslüman “öşür” gayrimüslim “cizye” verir. Araziyi boş, atıl bırakmak mümkün değildir; bu takdirde devlet, araziyi ilgilinin elinden alır ve değerlendirecek olan kişi veya kuruma verir.

Osmanlı’da vakıf senetleri ve arazi tasarrufuyla ilgili bütün belgeler çok sağlam düzenlenmiş ve son derece iyi muhafaza edilmiştir. Bunların, bugün bile yüzde doksandan fazlası Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivlerinde mevcuttur. Bu belgeleri hakkıyla okuyup değerlendirecek uzman istihdamından mahrum devlet kurumları, son yıllarda çıkardıkları kanun, tüzük ve uygulamalarda hatalara düşmekteler, kullandıkları anlaşılmaz ifadelerle, ihtilaflar ortaya çıkarıp, kamuyu ve kişileri mağdur etmektedirler.

Osmanlı, vakıf esaslı tasarruf ettiği mülkü, hukuken sağlam dayanaklara bağlamış ve kamu yararına yönetmiştir. Tabii ki devletin egemenliğinin zayıfladığı kargaşa dönemlerinde en ziyade aslî tebaanın mağdur edildiği keyfi uygulamalar da olmuştur.

Etiket:

Kategori: Süleymaniye Kürsümüz

Comments are closed.